lunch

765 70 414
                                    

Eren sabah her zamankinden erken uyanmış, özenle hazırlanmıştı. En sevdiği sweatshirtü ve pantolonunu giyip, saçlarını taramıştı. Üzerine geçirdiği bol kot ceketiyse ona çok yakışıyordu. Şimdiyse okul yolunda ilerliyordu. Okulun önündeki otobüs durağına yaklaşınca kol saatine baktı, Mikasa'nın gelmesine az kalmıştı.

Durduğu yerde sürekli yaylanarak beklemeye başladı. Heyecanlıydı, hem de aşırı heyecanlı. Hemen öğle yemeği gelsin istiyordu. Tekrardan saatine baktı. İçinden "Az kaldı." diye geçirdi. Onun bu hallerini evdekiler de fark etmiş ama Eren sadece abisine anlatmıştı. Zekeyse kardeşine gülüp saçını karıştırmıştı. Ardından kendi parfümünü Eren'in üzerine boca etmişti. "Kızla buluşuyorsun oğlum, güzel kok az." Zeke'nin bu sözü Eren'de endişe uyandırmış, hatta duş almayı bile düşünmüştü. Buna karşılık abisiyse gülüp parfümünü yeterli olduğunu söylemişti.

İleriden gelen otobüsün sesiyle bakışlarını kol saatinden çekti. Üzerine çeki düzen verdi ve duran araçtan inenlerin içinden Mikasa'yı aramaya başladı. Kızı bulduğundaysa nefes almayı unutmuştu. Mikasa, her zamanki kıyafetlerinin aksine farklı giyinmişti.

Lacivert pileli eteğinin yerini toz pembe - siyah kareli, pileli, uçlarından ince bir dantel geçen kısa eteğe; beyaz gömleği düz siyah bir üste ve bol siyah kapüşonlusu eteğiyle aynı pembe tonlarda, bol, önü düğmeli bir triko hırkaya bırakmıştı. Stabil olan şeyler saçları, çorapları ve ayakkabısıydı.

Kız, nazikçe gülümsedi ve el salladı. Erense transa girmiş gibi onu izliyordu. Hafifçe aralanan dudakları, kocaman açılmış yeşil gözleriyle fazlasıyla sevimli görünüyordu. Tamamen Eren'e yaklaşınca kolunu dürttü ve kaş-göz işaretiyle "Ne oldu?" diye sordu.

Mikasa'nın dokunuşuyla kendine gelen Eren, bu sefer de Mikasa ona dokunduğu için bayılacaktı. Utançla yüzünü yana çevirdi. Kız narin parmaklarıyla çocuğun çenesini kavradı ve ona doğru bakmasını sağladı. Eren'in kızarmış yanaklarıyla yüz yüze gelmeyi beklemiyordu. Telaşla elinin tersini önce oğlanın alnında, sonra da yanaklarında gezdirdi. Kızın soğuk ellerini teninde hisseden Eren irkildi.

"İyiyim Mikasa. Ateşim falan yok... Ama senin ellerin çok soğuk, hadi hemen içeri girelim."

Eren'in kaçırdığı yeşil gözlerine hayret dolu bakışlarını dikti Mikasa. Oğlanın bu hali onu şaşırtmıştı, acaba çok mu kötü görünüyordu? Eren beğenmemiş miydi? Oysa ki abisi ve annesi çok sevimli göründüğünü söylemişti. Yoksa Amerika'da böyle kıyafetler tatlı bulunmuyor muydu?

Sessizce iç çekti ve Eren'in peşine takıldı. Beraber okul bahçesini geçip içeri girdiler. Yüzlerine vuran sıcak hava hoşlarına gitmişti. Kız, birkaç kişinin dönüp ona baktığını hissetti. Utanmıştı. Başını yere eğdi. Yanakları kızardı.

Fırsattan istifade Eren hemen baştan sona kızı inceledi. Onun bu soft-grunge görüntüsü hoşuna gitmişti. Mikasa başını yerden kaldırdığında göz göze geldiler. Yanakları kızaran taraf bu sefer Eren olmuştu. Bu kızı her gördüğünde karnına ağrılar giriyor, içi içine sığmıyordu. Derste, evde, yemek yerken, dışarıda gezerken, uyumadan önce, bilgisayar oynarken... sürekli onu düşünüyordu ve söz konusu Mikasa olunca aklına gelen ilk şeyi hiç düşünmeden hemen söylüyordu ya da yapıyordu.

"Çok güzel görünüyorsun ayrıca da sevimli."

"Huh?"

Kızdan geçen sefer olduğu gibi küçük bir nida çıkmıştı yine. Alışıktı ama Eren bu tek taraflı diyaloglara. Gülümsedi.

"Diyorum ki, çok güzel ve sevimli görünüyorsun."

Mikasa'nın kaşları havalandı ve tebessüm etti. Ardından kaşlarıyla Eren'i işaret etti. Kızın ne demek istediğini anlayan oğlan emin olmak için teyit etti.

the foreign  |  eremika✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin