Chanyeol gözlerini açtığı zaman yüksek yoğunluktaki parlaklık onu rahatsız etmişti, birtakım sesler duyuyordu ama anlam veremiyordu, her şey boğuk ve derin bir ses kalabalığından başka bir şey değildi, canı da çok acıyordu; özellikle el ve ayak bilekleri çok acıyordu. En son hatırladığı şey Baekhyun'un yüzüydü.
"Uyandı mı? Bize zarar verir mi?"
"Hayır, bileğindeki kelepçeler çelik değil, gümüşten. Ayrıca şu an istese bile kalkamaz, gücünü kaybetti." Konuşan adam Chanyeol'ün yüzüne doğru yaklaşıp bir pislik gibi sırıtarak konuştu "Hadi beni de ısırsana, öldürsene."
Chanyeol karşılık verecekti ama hâli hiç ama hiç kalmamıştı ki zor nefes alıyordu şu an. Bir ihtimal acaba ayağını kaldırıp vurmayı denedi ama beceremedi sonra da sinirle bağırdı.
"BENDEN NE İSTİYORSUNUZ BIRAKIN BENİ."
"Seni öldürüp o pis vampir soyundan kurtulacağız. Soyunuz kurumuştu ama seni atlamışlar. Gerçi zamanında büyük patrondan kaçmasaydın şu an çoktan yok olmuştun hm?"
"Patronuna da sana da başlarım, bırak beni. Şunlardan kurtulduğum an seni öldüreceğim."
"Tabii ki kurtulursun "prens" hazretleri. Hiç sana o mesajları gönderen kişileri merak ettin mi? Elbette merak ettin, sinirlenince çok tatlı oluyorsun, yalan yok. Her neyse, o mesajları sana Bay Sang gönderdi. Yakın zamanda senin işini o bitirecek, bütün insanlara da gönderecek bu videoyu."
Şu an içinde olduğu odanın her yeri kamera doluydu, üstelik şu an her şeyi kaydediyordu. Gözleri netleştiğinde bu kişinin eski şefi olduğunu gördü, midesi bulanıyordu şu an.
"Seni adi herif, belliydi senin ne bok olduğun. Bittin sen."
"Chanyeol, Chanyeol yorma kendini bak aa. Yakın zamanda zaten cehennemde görüşürüz. Yapma bak. Neyse sen keyfine bak, çalışmam gereken bir şey var, vampirlerle ilgili bilgiler mesela."
Eski şef ve yanındaki adam odadan gidince Chanyeol bütün gücüyle ağlamaya başlamıştı, şu an bir an önce şu kelepçelerden kurtulmak istiyordu. Dövülmüş hissediyordu, yüzünde bir sıcaklık hissediyordu, elleri de buz gibiydi.
Baekhyun onu vurmamıştı sadece sıyırmıştı ama sıyırması bile canını yakmaya yetmişti ki bu da onu yere yatırmıştı.
Şu an bilmediği bir yerdeydi, başının üstünde büyük ihtimalle eski bir lamba sallanıyordu, sorgu odası gibi bir yerdeydi. İçeriye tekrardan şef ve bir adam girdi, Chanyeol bu sefer ağlamıyor tam aksine sırıtıyordu, aklında bir fikir vardı ama ne kadar kurtulabilirdi bilmiyordu."Sana soru soracağım ve cevaplayacaksın."
"Cevaplamazsam ne yaparsın? Kelepçelerin yerine daha beter şeylerle mi döversin? Ama biliyor musun? Bunlar benim canımı yakmaz. On sekiz yaşına kadar işkence görmüş birisiyim, yani senin bana uyguladığın ya da uygulayacağın işkenceler sinek ısırığı gibi bir şey. Boşuna yoruyorsun kendini."
"Daha beterini hak ediyorsun."
"Bunu buradan çıkınca göreceğiz, kim ne hak ediyormuş o zaman anlaşılacak."
Adam sandalyesine bir tekme attıktan sonra uzağa savruldu ama bir yere çarpmamıştı.
"O zaman bunu Minseok yapsın bunu ona bırakıyorum."
İçeriden Minseok üzgün ve sinirli bir şekilde gelmişti, çok kırgındı, Chanyeol'ü çok severdi. Şef ve yardımcısı gidince karşısındaki sandalyede bağlı bu adama baktı, derin bir nefes alıp hazır hissedince konuşmaya başladı.
"Neden Chanyeol? Neden..? O insanları öldürüp sonra neden hiç bilmiyormuş, ilk defa görüyormuş gibi davrandın? Neden hepimizin gözünde iyi bir polis ya da ajan profili çizdin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının Tatlı Tebessümü {CHANBAEK} [TAMAMLANDI]
Fanfiction" Kasım 1920'lerde Seoul'deki eski büyük saraya yakın bir arazinin çevresinde büyük bir kaza gerçekleşti, arabanın içindeki herkesin ölmesi beklenirken, bir yaşlarındaki küçük erkek çocuğunun yaşadığını öğrendiler. Yetkililer nerede olduğunu bilmeme...