Kış kendisini göstermeye başlamıştı yerler de yavaş yavaş buz tutuyordu, birkaç güne de kar yağmaya başlardı. Havanın pek güneşli olmaması Chanyeol için büyük bir avantajdı ki zaten kendisi kar gibi şeyleri çok severdi. Klasik bir pazartesi sabahında yine Chanyeol evden çıkıp Baekhyun'u almak için yola çıkmıştı, bugün fazla enerjik ve kıpır kıpırdı, içinde atamadığı bir enerji ve mutluluk vardı sanki. Baekhyun'un evine gelince kornayı basmıştı, kendisini okul servisinin şoförü gibi hissediyordu. Birkaç korna sesinden sonra gözlerini devirdi ve telefonunu eline alıp Baekhyun'u aradı fakat ulaşılamıyordu, iyice meraklanmıştı ve endişelenmişti ki normalde böyle şeylerin olması için Chanyeol'ün bir şeyi canından çok sevmesi ya da "ilgi duyması" gerekiyordu. Telefonunu da açmayınca en son çare olarak kapıyı çalma fikri geldi. Arabadan inip hemen kapıya geldi, kapının ziline bir iki kere bastıktan sonra duymazsa diye kapıya da orta sertlikte vurdu. Kulağına gelen adım seslerinden sonra iç çekti demek ki iyiydi.
"Uykucu.." dedi sessizce kendinliğinden.
Bir iki dakika sonra kapıyı yaşlıca bir kadın açtı, gözlerinin kenarındaki kırışıklıklar, beyazlaşmış saçları ve kamburu çıkmış fakat yine de güzelliğinden ödün vermemiş bir kadındı. Karşısındaki bu kadını görünce tebessüm etti ve saygıyla eğildi. Sonra da yüzündeki tebessümü büyüttü.
"Merhaba efendim, ben Baekhyun'un iş arkadaşıyım."
"Merhaba oğlum, gel içeri Baekhyun uyuyor. Sen şu bahsettiği arkadaşı olmalısın hm? Aç mısın? Kahvaltı ettin mi?"
Chanyeol bu yaşlı kadıncağızı kırmak asla istemezdi ama çekiniyordu istemsizce. Bir nefes verdikten sonra başını olumluca salladı.
"Aslında fena olmaz."
İçeri girdiğinde şöyle bir etrafa göz gezdirdi, küçük ama sempatik bir havası vardı, iki katlı ama tatlı bir evdi. Ada mutfak modeli, sütlü kahverengi ikili iki tane koltuk, beyaz yuvarlak bir masa vardı girişte. Chanyeol bu eve bakınca "aile samimiyeti ve sıcaklığını" hissetmişti. Bir anda bacaklarına dolanan minik ile karşılaştığında eğilip saçlarını okşadı sonra da yere oturup iyice sevdi.
"Sen ne kadar da güzelsin böyle? İsmin ne senin?"
"Onun ismi Mongryong, Corgi cinsiymiş torunum öyle dedi ama bilmiyorum hiç anlamam."
"Ne tatlı bir isim böyle. Baekhyun dün sanırım geç uyudu, kalkması böyle hep uzun mu sürer?"
"Hayır ama yorgunluğu vardı basketbol oynamış sanırım."
Kısa bir süre sonra içeri kırmızı ekoseli pijamalarıyla uykulu bir şekilde Baekhyun geldi, Chanyeol'ü görünce gözleri kocaman olmuştu hemen kot pantolon ve kazak giydi ve yanına geldi.
"Uyuya kalmışım kusura bakma.. Spora başladım da. Ne zaman geldin çok beklettim mi?"
"Şimdi geldim, büyükannenle tanıştım sen tanıştırmadan. Bir de bu ufaklıkla tanıştım, beni çok sevdi sanırım."
"Yabancıları çok sevmez ama sana böyle yaklaşması hoş."
Baekhyun'un büyükannesi masaya kahvaltılık şeyler koyduktan sonra kendi özel çayını koydu. Baekhyun ve Chanyeol kahvaltı yaptıktan sonra kalkıp emniyet müdürlüğüne doğru yola çıktılar. Baekhyun'un telefonu çalınca bir an boşluğuna geldiği için korkmuştu. Hemen açtı telefonu.
"Alo Baekhyun, benim Minseok. Bugün sanırım yeni bir genel müdür ya da şef geliyormuş. Bizim şef işten çıkmamış ama bu adam sanırım yardımcı olacakmış. Birazdan burada hızla gelin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının Tatlı Tebessümü {CHANBAEK} [TAMAMLANDI]
Fanfiction" Kasım 1920'lerde Seoul'deki eski büyük saraya yakın bir arazinin çevresinde büyük bir kaza gerçekleşti, arabanın içindeki herkesin ölmesi beklenirken, bir yaşlarındaki küçük erkek çocuğunun yaşadığını öğrendiler. Yetkililer nerede olduğunu bilmeme...