Masanın üstündeki bu gazetelerde bir şey vardı, neydi o? Elbette eski bir fotoğraftı, üniformalı bir erkek, gelinlik giymiş bir kadının fotoğrafı vardı. Bunlar da kimdi? Adamın yüzü hiç yabancı gelmiyordu, Chanyeol kısık gözlerle fotoğrafı dikkatlice inceledi, eline aldı ve baş parmağıyla fotoğrafı okşadı. İlginç şeyler hissediyordu, daha önce hiç hissetmediği bu duygu ona değişik geliyordu. Midesi bulanıyordu, umursamamaya çalıştı anında ama olmadı işte. Fotoğrafı masaya bırakırken gözü gazeteye takıldı, özellikle sanki bu sayfası açılmış gibiydi, kaşının tekini kaldırdı; içinden "Bunlar da neyin nesi böyle?" Dedi. Gazeteyi eline aldı ve derin bir nefes aldı. Sakince okumaya başladı. Gazetedeki başlık ve haber tam olarak şuydu;
"KAYIP PRENS"
"Kasım 1920'lerde Seoul'deki eski büyük saraya yakın bir arazinin çevresinde büyük bir kaza gerçekleşti, arabanın içindeki herkes ölmesi beklenirken, bir yaşlarındaki küçük erkek çocuğunun yaşadığını öğrendiler. Yetkililer nerede olduğunu bilmemekle beraber, küçük çocuğu ülke çapında herkes aramak için gönüllü oldu. Kayıp Çocuğun eşgali; Kırmızı ya da kırmızıya çalan saçları ve bembeyaz bir teni olduğu. Bulan kişi acilen devlete teslim etmelidir. Fotoğrafı aşağıda verilmiştir." (Y//N; bu fotoğrafı nasıl kızıl saçlı yapabilirdim bilmiyorum çok üzgünüm.. Lütfen kusura bakmayın.)
Haberi okuduğunda gözleri kocaman açıldı, boğazında hissettiği yumrular yüzünden yutkunmakta zorluk çekiyordu. Kalbi hiç bu kadar hızlı atmamıştı belki de.. İçinden bir ses sanki doğru bir şey yaptığını söylüyordu ama bir yandan da içindeki ses ona bir şeyin ters gittiğini de söylüyordu..
Gazeteyi o kadar sıkı tutmuştu ki elindeki ısıyla kenarları yanmaya başlamıştı. Ateşi söndürüp derin bir nefes aldı ve bir şey demeden karşısına baktı. Fotoğraftaki bebek o, başkası değildi.. Olması imkansızdı zaten. Hisleri asla onu yanıltmazdı zaten, bir şeyi hissediyorsa mutlaka doğrudur..
Bir anda kulağına tıkırtı ve kapının açılma sesi ilişti. Evet babası gelmişti, yüzündeki gülümseme hiç hoş değildi. Bu gülümseme "senin ananı ağlatacağım" gülümsemesiydi.
Arkasındaki adam şaşkınca ona bakıyor ve aynı zamanda da sinirle nefes veriyordu. Gözleri masadaki gazeteleri araladı fakat yerinde değildi. İşte şimdi bittiğinin resmidir. Chanyeol arkasına döndüğünde bu orta yaşlı adama sadece soğuk bir bakışla ve sinirli bir ses tonuyla
"Neden ailemin bir trafik kazasında (?) öldüğünü söylemedin? Neden? İleride gerçekleri öğrenip bok gibi hissedeyim diye mi?" Dedi.
Gözleri normalde sinirlense bile dolardı ama hayır dolmadı bu sefer, öfkeden kuduruyordu. Şu an boğazına yapışıp anında şu an öldürmek istiyordu ama sakin kalmalıydı şu an için.
"Bunu bütün insanlık adına yaptım, vampirlerin soyunun tükenmesi gerek hepinizin kökünü kurutacağım. Yaşamayı hak etmiyorsunuz, hepiniz iğrenç yaratıklarsınız. Neden kan emici yaratıkları yaşatayım ki? Seni de ailenin yanına gön-"
Adamın cümlesi bitmeden Chanyeol adamı boğazlayarak duvara yasladı sert bir şekilde. Şu an ümüğünü sıkmak istiyordu gerçekten! Büyük kızıl gözlerini kocaman açtı, kaşlarını çattı ve dişlerini sıkarak konuştu.
"Seni tam olarak şu an burada tanınmaz hale getirerek öldürmek için her şeyimi veririm ama sen gör, bir gün gelip seni öyle bir mahvedeceğim ki sen bile şaşırıp kalacaksın. Sana öyle işkenceler edeceğim ki bana yalvaracaksın 'Dur yapma Chanyeol' diye ama ben seni umursamayacağım. Nefret ediyorum senden! Bana yaşattıklarının karşılığını çok fena alacaksın!" Dedi,
Ellerindeki ısı yükselmeye başladı için adamın boğazı da ısınmaya başlamıştı, Chanyeol o kadar sıkı kavramıştı ki adam nefes bile alamıyordu.. Bir şekilde Chanyeol'ü ittirmeye başardı ve bağırmaya başladı.
"SANA BUNLARI YAPTIĞIM İÇİN BENCE BANA ŞÜKRET BAŞKASI OLSAYDI HEMEN GEBERTMİŞTİ SENİ AMA BEN SANA BAKTIM, BÜYÜTTÜM. GÖTÜMÜN VAMPİR PRENSİ." Dedi, Chanyeol sadece sırıttı
"Tabii, ev hapsi yapmak, işkence çektirmek senin kitabında bir çocuğa bakmak ise cidden anlıyorum. Eğer bir eşin olsaydı ona acırdım biliyor musun? Cidden mide bulandırıcısın çünkü." Dedi.
Adam üstüne doğru yürümek için yeltenirken gözü elindeki gümüş bıçağa takıldı. Demek öldürmek için gelmişti. Chanyeol onu görünce hemen adamı sertçe itti ve adam kitaplığa çarptı, başına kitaplar tek tek düşerken Chanyeol hemen odadan kaçtı. Kapıyı da üstüne kilitleyip hızlıca odasına indi. Dolaptan bir tane valiz çıkarttı, içine ne kadar eşyası varsa hemen doldurdu, hemen kaçması gerekti, pasaportunu da almayı ihmal etmedi. Eşyalarını koyduktan sonra küçük bir sırt çantası yaptı, içine para ve bilgisayarını da koydu belki lazım olurdu. Hızlıca onları da hazırladıktan sonra valizini kucakladı, hızla evden çıktı, koşar adımlarla bu kocaman şatomsu evi terk etti.
Gece olduğu için kimseler çok yoktu ki zaten şehir merkezinden uzak bir yerde oturuyorlardı. Buraları da çok bildiği söylenemezdi, ev hapsinden şimdi kurtulmuştu..
İleride gördüğü taksiyi hızlıca çevirdi içine bindi ve soluklandı, aslında yorulmamıştı ama taksici adam böyle hızlı yürümesine rağmen yorulmamasına şaşırmasın diye yorulmuş taklidi yaptı.
"Nereye genç bayım?" Dedi taksici. Gerçekten nereye gidecekti? Hiçbir yeri bilmiyordu.. Aklına gelen ilk şey bir yurtdışına gitmekti. Amerika'ya gitmek ona iyi gelecekti, hep oraya gitmek istemişti.
"Havaalanına lütfen ve hızla gidebilir miyiz?" Dedi, korkuyordu ama bunu aşması da gerekti.
Taksi giderken bir yandan arkasına bakıyordu ve bu olanlara anlam veremiyordu. Neden hayat böyle acı bir şekilde onu karşılamıştı ki? Hiç gülümsemeyecek miydi?
Havaalanına geldiklerinde biraz olsa içi rahatlamıştı. Arabadan inip ücreti ödedikten sonra içeri geçip işlemlerini halleti, uçağı gelince de bindi. Artık onu yeni bir hayat bekliyordu. Amerika'da mutlu olabilecek miydi ki?5 YIL SONRA
Seoul'de sıradan bir kış sabahı, fazla soğuk ve kapalı bir hava vardı. Baekhyun alarmın sesini duyduğunda gözlerini araladı, odası o kadar karanlıktı ki acaba gerçekten gözlerini açtı mı yoksa açmadı mı anlayamadı bile. Alarma baktığında saatin 07.00 olduğunu gördü. Yüzünü buruşturdu, uykuyu çok seviyordu, şu an uyumak için her şeyini verirdi ama işe gitmek zorundaydı. Ayağa zar zor kalkıp yerde uyuyan köpeğinin başını okşayıp öptü lavaboya gidip rutin işlerini yaptı, geri geldiğinde üfleyerek üniformasını giydi, odasından çıkıp salona geldiğinde büyükannesi koltukta üstüne bir yorgan alıp öyle uyumuştu. Sakince yanına gidip yanağına bir buse bırakıp mutfağa gidip kendine soğuk sandviç hazırladı. Evden çıkarken anahtarını aldı, evin önündeki kırmızı bisikletine binip emniyet müdürlüğüne sürdü.
Geldiğinde bisikletini bir kenara bıraktı ve içeri girdi. Zaman geçti ve günlük ne yapması gerekiyorsa onu yaptı, her şey normal ve monoton geçiyordu. İçinden "Ne vardı azıcık aksiyonlu bir gün olsaydı?" Dedi, bilgisayarda haberlere bakarken gözüne takılan ihbarla ne olduğunu şaşırdı hemen not etmeye başladı. Heyecanlanarak kendi kendine konuştu
"Nasıl bu adamı böyle öldürmüş olabilir ki.. İlk işkence edip sonra yakmış.. Cidden nasıl bir psikopat yapabilir ki bunu.." tam bunları derken yanından geçen Şef sinirle Baekhyun'a baktı."Ben sana boş boş kendi kendine konuş diye para vermiyorum Byun, işinin başına dön!" Dedi ama Baekhyun zaten işindeydi.
"Zaten işimi yapıyorum efendim! Gece bu haberi yayınlamışlar izin verirseniz araştırmak istiyorum!" Dedi ve haberi şefine gösterdi.
Onu tek başına göndermek pek mantıklı olmayabilirdi bu yüzden yanında biriyle gidecekti. Bugün genel müdürlüğe önemli konukları da gelecekti ama yine de mecbur Baekhyun'u göndermek zorundaydı da.."Tamam ama yanında Minseok da gelmeli o senden kıdemli bir iki şey öğrenirsin." Dedi.
Baekhyun Minseok'a bakıp tebessüm etti iyi bir ekip arkadaşı olabilirdi belki.Baekhyun ve Minseok hızlıca yola koyulmuşlardı, ormanlık alana yakın eski bir kilisenin yanındaki bu yerde olmuştu olay. Olay inceleme ekipleri Baekhyun ve Minseok'dan önce gitmişti. Araziye geldiklerinde hava is kokuyordu, nedensizce kan da kokuyordu ama sanki kan damlamamıştı hiçbir yere.. Baekhyun cesetin yanına geldiğinde adli tıp uzmanı hemen konuşmaya başladı.
"Komiserim, çok yaklaşmayın hastalıklı olabilir, zaten ateşten kendisini de zor kurtarmış. Yüzü, boynu ve elleri sağlam kalmış diğer her yeri yanmış. Boynundaki izler ya sigara bastırılmasından dolayı ya da bir çeşit hayvandan kaynaklanıyor olabilir." Diyince Baekhyun şaşkınca bakmaya devam etti, bir hayvan neden sadece boynuna saplasın ki dişini? Ve yangın nasıl çıktı? Minseok'un yanına gidip derin bir nefes aldı.
"Sizce nasıl olmuş olabilir kıdemlim?"
"Suikast olabilir ama boyundaki izler çok şaşırtıcı.. Bu bir iş adamı ama fuhuş ve mafya suçları da varmış... Yakınlarına ulaşılamıyor da, yüzünü zor tespit ettik.."
Baekhyun daha da hırsla işini düşünürken yanlarına gelen polise döndü, Minseok da ona eşlik etti.
"Ne vardı Minhyun?"
"Komiserlerim, Müdür bey bugün Amerika'dan gelecek olan günlerdir bahsettiği konuğu vardı ya."
"CIA ajanı olan mı?"
"Evet o efendim, o geldi şu an olay mahalinde. Şu ilerideki uzun boylu ve siyah giyinimli kahverengi saçlı adam.."
Minseok adama bakarak gülümsedi, genç birine benziyordu, genç yaşta olmasına rağmen demek ki hemen CIA ajanı olmuştu. Minseok Baekhyun'u dürtüp bakmasını söyledi, Baekhyun döndü ve bu uzun boylu adamı inceledi. Gerçekten hoş bir yüzü vardı.. Baekhyun polis arkadaşını yanına çekti ve kulağına fısıldadı.
"Kim bu CIA ajanı, ismi nedir?"
"Onun ismi Chanyeol, Park Chanyeol"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının Tatlı Tebessümü {CHANBAEK} [TAMAMLANDI]
Fanfiction" Kasım 1920'lerde Seoul'deki eski büyük saraya yakın bir arazinin çevresinde büyük bir kaza gerçekleşti, arabanın içindeki herkesin ölmesi beklenirken, bir yaşlarındaki küçük erkek çocuğunun yaşadığını öğrendiler. Yetkililer nerede olduğunu bilmeme...