Bir

670 29 4
                                    

Bugün başka bir okula gitmiş olmayı dilediğim günlerden biriydi.

İnanın bana, popüler kızlar bana zorbalık falan yapmıyordu. Sadece etrafım salaklarla çevrilmiş gibi hissediyordum. Bazı günler üstünde "Hepinizden Nefret Ediyorum" yazan bir t-shirt giyebilmeyi isterdim. Ama üstünde öyle bir şey yazan bir t-shirt henüz bulamamıştım.

Fairfield Lisesi'nin koridorlarından yürürken, kızların yakışıklı bir çocuk hakkında kıkırdayışlarını, geçen haftasonu partisinin muhabbetlerini, ve bir tanesinin bu gece ne kadar ödevi olduğuna şikayetlenişini duydum. Gözlerimi devirdim. Ve şu koridorun ortasında dikilen, sanki üç dakika içinde derse girmeleri gerekmiyormuş gibi muhabbet eden klişeleşmiş grupları da unutmayalım. Benimse olabildiğince kısa sürede sınıfa tam vaktinde varabilmek adına yolumu kalabalığa doğru çevirmek için az bir zamanım vardı. Aslında zil çalmadan sınıfta olmayı ve derslerimde iyi notlar almayı önemsiyordum. Hiçbir sporla uğraşmıyordum, yani beni iyi bir üniversiteye sokabilmesi için atletik yeteneklerime güvenemezdim. Sanırım bir inek sayılabilirdim. Herkesin görmezden geldiği bir inek olmayı herkesin hakkında bahsettiği sürtük olmaya tercih ederdim.

Bilinmemek benim için sorun değildi. Sadece bu seneyi sorunsuz bir şekilde geçirmek istiyordum. Beraber dedikodu yapacak yakın arkadaşlara ve bir çocuğun kollarında takılmaya ihtiyacım yoktu.

Bugünün dersi olan tarih sınıfına yürüdüm ve zaman çabuk geçsin diye dua ettim. Aslında bugün hiç 'öğrenme' modumda değildim. Ancak ders çabucak geçti ve ben de buna minnettar kaldım. Öğretmenim Bayan Clarke yolda beni durdurdu ve elime ilgileneceğimi düşündüğü bir kitap verdi. Dolabıma hızlıca uğradıktan sonra binadan ayrıldım ve kaldırımda yürümeye başladım. Evimiz okula yürüme mesafesinde olduğundan beri annemi bir araba için hiç uğraştırmadım ve okul dışında bir yere hiç gitmezdim. Annemin araba istemememden rahatsız olduğunu sanmıyordum gerçi.

Köşeyi döndüm, Bayan Clarke'ın bana verdiği kitabı açtım ve ilk bölümü okumaya başladım. Arkamdan adım sesleri duyduğumda önemsemedim. Arkamdaki adımlar hızlandı ve sesler yaklaşıyor gibiydi. Anlayabilmek için arkamı dönemeden önce yere ittirildim ve elimdeki kitap kaldırımın üstüne fırladı.

"Bu da ne!" hızlıca bağırdım. Çılgınca ayağa kalktım ve üstümdeki tozları silkeledim.

Aiden Callaway, Fairfield Lisesi'nin kötü çocuğu, önümde dikiliyor ve çılgınca etrafa bakınıyordu. Gözleri hala yerde duran kitabıma kaydı. Acelece kitabı yerden aldı ve kollarıma tıkıştırdı. "İşte" diye homurdandı.

Kaşlarımı çattım. Bana çarptı ve beni tersleme cüretine mi sahipti? Ona kitabımla vurabileceğim kadar sert vurabilmek istedim, ama bunun benim durumuna bir fayda sağlamayacağını farkettim. Hiçbir şekilde, türde ve formatta tanışmak istediğim biri değildi zaten. Ben belayım diye bağırıyordu. Böylece ona vurmak ya da bağırmak yerine tek kelime etmeden uzaklaştım.

"Ne? Teşekkür etmek yok mu?" Arkamdan sesini duydum.

"Teşekkür ederim." arkamı dönmeden basitçe söyledim. Bu iş büyük bir hata olarak sona erdi. Omzumdan geri çevrildim ve Aiden tekrar karşımdaydı. Konuşurken çok rahatsız olmuş gözüküyordu. "Sürtükleşmene gerek yok" dedi.

Ona alaycı bakışlarımı gönderdim. "Sanırım var. Bana çarpan sensin ve özür dileme zahmetinde bile bulunmadın ya da iyi olup olmadığımı sormadın."

Hafifçe kaşlarını çattı. "Pekala, bir dahaki sefere yolumdan uzak dur."

"Ya da bir dahaki sefere normal bir insanın yaptığı gibi yanımdan geçebilirsin."

"Sanki normal bir insan nasıl olur biliyorsun da."

"Pardon?" diye sordum. "Çok kabasın ve bu yüzden sen de normal biri değilsin!"

Bana dik dik baktı ve birden ezikce cevabım için utandım. Sonra kahkaha atmaya başladı ve yanaklarımın ısındığını hissettim. "Vay be" kıkırdadı. "Gerçekten normal değilsin."

"İşte burda" uzaktan biri bağırdı. Aiden'ın uzun boyunun arkasından etrafa baktım ve bize doğru koşan iki adam gördüm. Aiden arkasını döndü ve o da adamları gördü.

"Siktir" diye küfretti. Kolumu yakaladı ve koşmaya başladı. Bunun ne kadar saçma bir fikir olduğunu farkettiğimde ben de onunla birlikte koşuyordum. Kolumu kurtarmaya çalıştım ama tutuşu sıkılaştı ve kendimi serbest bırakamadım.

"Bırak!" diye bağırdım.

"Direnmeyi bırak!" o da geri bağırdı.

Sokakta bir araba durdu. Yolcu koltuğunun penceresi açıldı ve koyu renk güneş gözlükleri takan bir adam gözüktü. "Hadi Aiden!" adam bağırdı.

Aiden arka koltuğun kapısını açtı ve ben panikledim. Bir kez daha Aiden'dan kurtulmaya çalıştım ama onunla aynı seviyede değildik. Beni arka koltuğa itti ve yanıma geçti. Araba hareketlendi ve Aiden hızlıca kapıyı kapattı.

Koltukta oturdum ve hızla solumaya başladım. Etrafa baktım ve kaçmak için yollar düşündüm.

"Sakin olman lazım." Aiden yanımdan konuştu.

Yumruğum hızlıca omzuyla buluştu. "Bana sakin olamamı söyleme! Seninle daha yeni karşılaştım ve sen beni iki manyak tarafından kovalanırken hareket eden bir arabanın içine attın! Pratikte bu adam kaçırmadır!" Onu yumruklarken cırladım.

Küçük ellerim biraz acıdı ve o biraz olsun çekinmedi bile. Onun yerine bana güldü.

"Rahatla. Adamlar gitti."

"Ayrıca onlar da kimdi? Neden bizi kovalıyorlardı?" diye sordum.

"Sadece borçlu olduğum birkaç adam" Umursamaz bir şekilde omuz silkti.

Pencereden dışarı baktım ve evimin tam tersi yönüne doğru gittiğimizi gördüm. Sızlandım ve koltuğuma çöktüm.

Outcasts • Türkçe ÇeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin