13- Gerçek Aiden

180 22 4
                                    

Sassy park yolunun sadece yarısını yürüdü. Yolun geri kalanında onu kollarımda taşıdım. Nazlı bir köpekti. Onu böyle taşımaya bu kadar istekliysem onu gerçekten seviyor olmalıydım.

Park görüş alanıma girdi ve iç çektim. Aiden'ın ne istediğini merak ettim.

Çimlere geldik ve Sassy'yi yere geri bıraktım. Ama patileri yere değer değmez karnının üstüne yattı. Tasmasını çekiştirdim. "Hadi ama Sassy."

Hareket etti mi? Bir santim bile etmedi!

"Sassy, seni tembel köpek, tüm zaman boyunca seni taşımayacağım." diye onu azarladım. "Yürümeye başlamamız gerek."

Bana baktı ve başını bir yana eğdi. Bazen benim hakkımda ne düşünüyor bilmek isterdim. Muhtemelen beni uşağı falan sanıyordu. Tasmasını tekrar çekiştirdim. Kalkacakmış gibi yaptı ama ama tekrar yere yattı.

"Sassy, seni burada bırakacağım." dedim ona. "Ciddiyim."

"Gerçekten bir köpeği mi tehdit ediyorsun?"

Etrafımda döndüm ve Aiden'ı arkamda dikilirken buldum. "Tehdit etmiyorum, azarlıyorum."

Aiden gözlerini devirdi ve eğildi. Sassy onu görür görmez ayağa kalktı ve doğrudan kollarına gitti.

"Senden hoşlanmış görünüyor." dedim ona.

Güldü. "Beni senden çok seviyor diye kıskanma."

"Kıskanmıyorum." diye çıkıştım. "Neden buraya gelmemi istedin?" diye sorguladım onu.

Kollarında Sassy ile ayağa kalktı. "Seninle konuşmak istedim."

"Ne hakkında?" kollarımı çaprazladım.

"Düğün hakkında." dedi ciddi bir havaya bürünerek. "Gidip banklara oturalım." dedi yürümeye başlayarak. Sessizce onu takip ettim.

Banka ulaştık ve Sassy'yi yere bıraktı. Banka oturdu ve yan tarafına eliyle vurdu. "Otur hadi. Isırmam." Göz kırptı.

Yanına oturdum ve iç çektim. "Neden düğün hakkında konuşmak istiyorsun?"

"Neden çok fazla soru soruyorsun?" Tek kaşını kaldırdı. Tekrar konuşana kadar ona baktım. "Dalga geçiyordum. Tanrım. Neyse, şu an beni anlayan tek kişi sen gibi görünüyorsun. Kelly benim tarafımda sanıyordum ama partide dağıttığından beri kendini bir halt sanıyor."

Benimle de bu yüzden mi konuşmuyordu?

Derin bir nefes aldı ve yere baktı. "Ben yedi yaşındayken annem öldü." Kendini bana açıyordu. Bana hayat hikayesini anlatacaktı. "Onu gayet iyi hatırlıyorum. Saçlarını hep kıvırır ve toplardı. Babama her zaman onun gibi bir adam bulduğu için çok şanslı olduğunu söylerdi. Ve insanı öldüren cinsten cheescake yapardı." Belli belirsiz gülümsedi.

"Sonra hastalandı." Gülümseyişi titredi. "Başta anlamadım, ama sonra kanser oldu. Bana neden hep doktora gideceğini söylediğini merak ederdim. Ona sorunun ne olduğunu sordum, ama o bana bir mide kasılması ya da onun gibi bir halt olduğunu söyledi."

"Anlamayacağını biliyordu." diye yorumda bulundum.

Başını aşağı yukarı salladı. "Hiçbir sorun yokmuş gibi davrandı, ama sonu hastanede bittiğinde gerçekten ne olduğunu merak etmeye başladım. Babamı daima ağlarken buluyordum ve bu benim ödümü patlatıyordu. Annemle son konuşmamızı hatırlıyorum. Hastanede onu ziyaret etmiştik ve ben yatağının kenarında oturuyordum. Elimi tuttu ve her zaman güçlü bir erkek olmamı söyledi. Ne olursa olsun." Dudaklarını büzdü. Neredeyse ağlayacak sandım, ama kafasını kaldırdığında yüzünde hiçbir ifade yoktu. "O öldükten sonra işler zorlaştı. Babam iki işte birden çalışıyordu ve ben onu zar zor görüyordum. Annem hayattayken babamla ilişkimiz çok iyiydi. Ama bu sonradan değişti."

Outcasts • Türkçe ÇeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin