Bazen çaresizlikler insana çare oluyor sanırım. Düşünmemek için kendimi derse vermem çok işe yaramıştı. Sınava girip çıktım ve umduğumdan çok daha iyi geçmişti. Bir yeri tutturacağım neredeyse kesindi. Sınavdan çıkıp telefonumu açtığımda teyzemin sabahtan beri sürekli beni aradığını gördüm. Hiç bu kadar ısrarla aramazdı. Meraklanmıştım. Hemen arama tuşuna basıp telefonu kulağıma koydum ve daha ilk çalışta açmıştı. Gülümseyerek "telefon elinde bekliyordun sanırım teyze" diye sordum. "kuzum öldüm meraktan saatlerdir telefonun kapalı. Nerelerdesin?" sesindeki telaşı anlamamak mümkün değildi. "sınavdaydım teyze" sesim o kadar sakin çıkıyordu ki bazen içimde iki ayrı insan barındırdığımı düşünüyordum. "ne sınavı bu?" dedi. Bir süredir görüşememiştik. Zaten çok sık da görüşmezdik. "TUS teyze" diye kısacık cevapladım. "AA bana hiç söylememiştin sınava gireceğini. Fikrini ne değiştirdi de girdin sınava bakayım?". Beni ikna etmek için çok çabalamıştı. Ama inatla uzman olmak istemediğimi söylemiştim. Şaşırması çok normaldi aslında. "sen haklı çıktın teyze. Köy ek benlik değil. Sohbet edecek kafama göre kimse yok. Kızların tek derdi evlenip çocuk doğurmak." teyzem sessizce dinlemiş ben bitirince de o şen kahkahasını atmıştı. "anasının kızı seni. İlle deneyip karar vereceksin değil mi?" ona göre çok sevimli olan bu cümle benim kalbime bıçak gibi saplanmıştı. 'anasının kızı' yakıştırması beni çok derinden etkilemişti. Gerçekten öyle miydim? Annem nasıl biriydi ki? Daha fotoğrafını bile göstermemişlerdi bana. Nevin annem ile aram bozulur düşüncesi ile..
"sen hiç sormuyorsun neden aradın teyze diye?" teyzemin sesi daldığım düşüncelerden çıkardı beni. "sorayım o zaman. Neden aradın teyze beni?" gülümseyerek söylediğim şeye teyzem de bir kahkaha attı. "anneannen rahatsız biraz. Seni görmek tanımak istiyor. Ölürsem gözüm açık gider diyor" sesi ciddileşmişti. "teyze babam.." dedim ama cümlenin devamını getiremedim. "sen onu boşver ben hallederim. Artık öğrenme zamanının geldiğini söylerim" diye sesindeki öfkeyi saklama gereği duymadan konuştu. "peki o zaman. Ama bana annemi anlatacaksın olur mu?" sesim titremişti. Teyzem bir süre sessiz kaldı. Burnunu çekişinden ağladığını anladım. Sonra gülümseyerek duygusallığı dağıtmak için "sınav sonucunda beni yeni yerime yerleştirmek için gelirsin değil mi?" diye sordum. "gelmem mi kuzum. Sen beni yanında iste yeter ki" sesindeki hüzün hala gitmemişti. Teyzemle biraz hüzünlü biraz gülüşmeli konuşmamız bitip telefonu kapattığımda yeniden içimdeki o huzursuzlukla başbaşa kalmıştım.Sınav da bittiğine göre beni ne oyalayacaktı şimdi? Sonuçlar açıklanana kadar kendimi oylayacak bir şeyler bulmam lazımdı. Önce bir kitapçıya girdim. Oradan aylarca okuyacak kadar kitap aldım. Sonra bir tuhafiyeye girdim. Bir kaç yün ve şişler aldım internetten bakıp uğraşırım diye. Oradan bir kırtasiyeye geçtim çok parçalı yapbozlar ve yetişkinlere uygun çeşitli boyamalı etkinlikler aldım. Bunlar beni oyalar mıydı bilmiyorum ama kendimi konudan ve kafamın içinden uzak tutacak şeylere ihtiyacım vardı.
Günümü ne kadar uzatmak istesem de artık eve dönme zamanı gelmişti. Ayaklarım geri geri giderken kendimi minibüsün içine zor attım. İki saatten daha uzun bir yolum olmasına rağmen asla uyuyamazdım. O günden sonra bindiğim hiçbir arabada uyuyabileceğimi sanmıyordum.
Biz kadınlar her yükü yükleniyoruz. Her şeyi yapabileceğimize kendimizi inandırıyoruz ve evet yapıyoruz da. Ama buna mecbur değiliz. Sözde güç erkeklerde ama onlar yardım almaktan çekinmiyor asla. Anne ben acıktım diyebiliyorlar. Çamaşırımı, bulaşığımı kendim yıkayamam diyebiliyorlar. Biz sanki bir süperkahraman gibi, sanki cennetle ödüllendirilecek gibi 'ben her şeye yeterim' deyip bir de bununla övünüyoruz. Yetemeyiz, yetmemeliyiz belki de. Hem çocuk bakıp, hem kariyer yapıp hem de olağanüstü muntazam işleyen bir ev düzenimiz olmak zorunda değil. Bu da yetmezmiş gibi çok bakımlı olmaya çalışmak... İnsanız biz. Doğaüstü bir varlık değil. İçimizde bir güç var evet. Ama sınırsız değil. Yardım almak istemek güçsüzlük değil. Bunu kabullenemiyoruz ama neden?
Ben de başta kendi kendimi iyileştiririm, ben bana yeterim diye düşündüm. Ama sonra gücümün tükenmeye başladığını ve bu halin beni içten içe bitirdiğini farkettim. Kabullenmek zor oldu evet. Ben nasıl olur da güçsüz olurdum? O babaya rağmen hayatta kalmış, okumuş, çok iyi bir kariyer yapmıştım. Ama gücümün tükendiği yer de varmış, anladım. Buradan gittiğimde ilk işim psikolojik destek almak olacak. Çünkü ruhum iyileşmezse bedenim de hastalanacak. Ve benim kendimden başka kimsem yok.
Köye indiğimde kulağı tırmalayan davul zurna sesleri bütün köyde yankılanıyordu. Ne olduğunu anlamadım ama bu sesten bir an önce kurtulmak için koşar adım evime doğru gidiyordum. O anda "doktorum" diye bir ses duydum. Kafamı çevirdiğimde 32 diş bana sırıtan süslü püslü Meryem'i gördüm. "bütün gün seni aradım ben de. Abimin nişanı oluyor okulun bahçesinde hadi gel beraber gidelim" derken hala yüzünde o kocaman gülümseme, gözleri parıl parıl heyecanla bana bakıyordu. "ben.. Bilmiyordum" diye kekeledim. Bir şekilde onu kırmadan eve gitmem lazımdı. "biraz yorgunım açıkçası. Bütün gün ilde işlerim vardı koşturdum. Beni affetsen?" sevimli görünmeye çalışarak söyledim. "sen gel ya oturur izlersin. Ne olur beni kırma çok istiyorum senin de orada olmanı" o kadar çok ısrar ediyordu ki az kalsın kabul etmek zorunda kalacaktım. Ama stresten olsa gerek Bi anda midem ağzıma gelmeye başladı. Daha fazla tutamadım ve arkamı dönüp kusmaya başladım. Meryem bana doğru hamle yapınca elimi kaldırıp onu durdurdum. Çantamdan çıkardığım peçete ile yüzümü temizleyip "sanırım hasta oluyorum. Nasipse düğüne gelirim" deyip hızlıca uzaklaştım. Kız benim yanıma mı gelse nişana mı gitse ikilemde kalmış bir halde kalakaldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİMAL
RandomSessiz kalmak zorunda kalan kadınlara bir ses olması umudu ile... Bir kız çocuğu için en önemli şey babasının sevgisidir. Babası tarafından sevilmeyen kız çocukları eksiktir,yarımdır...