29. Bölüm

13 1 0
                                    

Sonraki haftalarda Doğa ile beraber çokça vakit geçirmeye başladık. Yakin arkadaşlık kurmuştuk. Aynı zamanda seanslara da devam ediyorduk. Kendimdeki değişiklikleri farketmeye başlamıştım. Doğa ile yakinligimiz Koray hoca ile de yakınlık kurmamı sağlıyordu. Bazen bizimle kahve içmeye geliyor, bazen de hastanenin bahçesinde bize eşlik ediyordu.

Diğer stajyerler ile de arkadaş olmuştuk.

Haftalar geçerken benim takvimde en sevmediğim gün de gelip catmisti.

Sabah gün agarmadan kalkıp hazırlandım. Amacım kimseye görünmeden evden çıkıp kendimi hastaneye atmaktı. Aslında bugün izin günüm olmasına rağmen asla evde kalmak istemediğim için kendime bir bahane üretip günü hastanede geçirecektim. Gece gec saatte de gelip günü noktalamayi planlıyordum.

Planimin ilk aşaması başarılı olmuş evden kimseye görünmeden cikabilmistim.

Hastaneye geldiğimde henüz gün agarmamisti bile. Kapının önündeki banka oturup bi soluklanmak istedim. Mart ayı oldugu için hava eskisi kadar soğuk değildi.

Bu ay ve bugün elimden gelse hayatımdan sileceğim zamanlardı. Ne yazık ki imkansız..

Ben düşüncelere dalmış karşıdaki ağaca bakarken
"Ne yapiyorsun bu saatte burada? Senin bugün hastanede olmaman gerekmiyor muydu?"
Duyduğum sesle bir an boş bulunup irkildim.
"Ufak tefek birkaç isim var onları halletmeye geldim hocam."
Kafam o kadar dalgındi ki bugün burada olmayacağımi nereden ve niçin bildigini bile sorgulamadim.
"Çok önemli ufak tefek işlerin olmalı. Yoksa kargalar kahvaltı yapmadan burada ne işin olsun değil mi?"
İroni yapıyordu ve beni sorguluyordu Koray hoca ama bunu neden yaptığını anlamiyordum.
"Evet hocam önemli. Öyle olmasa ne işim var dediğiniz gibi "
Normal zamanda olsa onunla konuşmak için can atan ben şu an durumu açıklamak mümkün olmadığı için ve yalan söylemeyi beceremediğim için bir an evvel gitsin istiyordum.
"İyi bakalım kolay gelsin. Ama burada çok durma. Havalar hala tam ısınmadı hasta olabilirsin "
"Tamam hocam teşekkür ederim "

Orada daha kaç dakika oturdum bilmiyorum ama etraf kalabalık olmaya başlayınca kendimi asistan odasına attım. Dikkat çekmemek için üstümü değiştirdim. Sanki çalışmaya gelmişim gibi davranacaktim.

Saatler boyu saçma sapan yerlerde ,saçma sapan işlerle ugrasmistim. Dün gece iyi uyumadığım ve sabah da çok erken uyandığım için uykum gelmeye baslamisti. Zaten herhangi bir isim de yoktu. Gidip nobetlerde dinlendigimiz odada kanepenin üzerine uzandım.

Ne kadar süre uyudum bilmiyorum ama hissettiğim temas korku ile yerimden firlamama sebep oldu.

Öyle ani bir tepki vermiştim ki kendimi odanın bir köşesinde buluverdim. Ama aklım başımda değildi. Yine o ormanlık yolda o minibüsün içinde gibi hissediyordum. Karşımda kim var, bana neden dokundu bilecek anlayacak durumda değildim asla.

Bütün vücudum zangır zangır titriyor, dilim tutulmuş gibi kesinlikle konuşamiyordum. Her yer karanlık ve çok gürültülü geliyordu. Hissettiğim ugultuyu anlamlandirmakta zorlaniyordum.

Bir süre sonra sesler yavaş yavaş anlam kazanmaya başladı. Biri ismimi söylüyordu. Bana sesleniyordu. Ama onu goremiyordum.

Neden sonra gozlerimi sımsıkı kapattigimi anlayıp usulca aramadım. Karşımda Koray hocanın dehşete düşmüş yüzünü gördüğümde bile hala ne olup bittiğini anlamamıştım.

Bana bir bardak suyu korkarak uzattığında utanarak aldım ve birkaç yudum içtim. Bu titrememe iyi gelmişti.

"İyi misin biraz daha?"
"Evet hocam teşekkür ederim. Kusura bakmayın sizi de korkuttum. Çok derin uyumuşum sanırım. "
"Yok ne kusuru. Sen kusura bakma asıl ben seni korkuttum. Üşüme diye battaniye getirmiştim."

Taşlar yerine oturmustu. Hissettiğim temas birine değil bir şeye aitti. Ben seanslar ilerledikçe iyileştiğini düşündüğüm yaramin ne kadar derin olduğunu o an bir kez daha anladım.

Bugün psikolojik olarak en kötü olduğum günlerden birindeydim ve en küçük şey benim travmami tetikliyordu .

"Doğa'yi çağırıp geleceğim "
"Hayır hocam gerek yok şu an cidden iyiyim. Ben daha sonra görüşürüm onunla"
"Emin misin? Hiç iyi görünmüyorsun. "
"Eminim. Kötü bir gün geçiriyorum sadece. Ama geçecek. İlginize teşekkür ederim. "

Yerden kalkmaya çalışırken aniden başımın dönmesi ile neredeyse yere kapaklaniyordum. Korkarak da olsa beni tutmuştu. Bir önceki sefer olduğu gibi şimdi de onun bana dokunmasi bende korku değil güven hissi oluşturuyordu.

İki kolumdan tutmuş gözlerimin içine bakıyordu. Ben de onun gözlerinin içine bakmaya başlayınca bir an öylece kaldık. Öyle derin öyle manalı idi ki bakışları. Bir ömür baksam sıkılmam gibi hissettim. Onun yanında Hissettiğim güven ve huzuru başka hiçbir yerde hissetmiyordum.

Kendini ilk toparlayan zor da olsa ben oldum.
"Tekrar özür dilerim hocam. Ben artık gitsem iyi olur."
"Önemli değil Şimal. Ama iyi değilsen Doğa ile görüşmeden gitmemeni tavsiye ederim"
"Daha iyi olacağım. "
Diyerek odadan çıktım. Akşama kadar vakit geçireceğim başka bir yer bulmam lazımdı. Hastaneden başka gidecek yerim de yoktu.

Aklıma gelen Şahane fikir ile kendimi asansörün önünde buldum. Gidebileceğim en uygun yer yenidogan yoğun bakımdi. Hemşire kızlardan başka kimse olmazdı bugün. Ekstrem bir durum olmadıkça doktorlar gelmezdi. Hem bana en iyi gelecek şey de oradaki o minik meleklerin kokusu olabilirdi.

Hemşire neden saatlerdir orada oturduğumu anlamasa da sorgulamadi. Artık oldukça geç olmaya baslamisti. Benim hastaneden çıkıp birkaç saat de başka yerde vakit geçirmem lazımdı. Telefonum da sabahtan beri kapalıydı. Bugün yani doğum günümde kimsenin bana ulaşmasını istemiyordum.

Sonunda Aklıma kalan vakti geçirecek bir yer gelmişti. Taksiye yolu tarif ettikten sonra kafamı cama dayayıp akan yolu izlemeye başladım

Annemin mezarına geldiğimde hava çoktan kararmışti. Bugün benim doğduğum onun ise öldüğü gündü. Teyzem,anneannem ve diğerleri doğum günümü kutlamak isteyecekti biliyordum. Ama bunun onlar için ne kadar zor olacağını da biliyordum. Beni dünyaya getirmek için onların canından bir parça olan annem kendinden vazgeçmişti. Ben olmasam, ben doğmasam o yaşayacaktı. Zaten babam senelerce bunu bana hissettirmisti. Doğum günümde asla yüzüme bakmaz hatta çoğu zaman eve ben uyuduktan sonra gelir, saat 14.45'te yani tam doğduğum saatte bir küçük hediye ya da bir buket çiçeği kuryeler ile gönderirdi. O gün asla yuzyuze gelmezdik. Yirmidort sene böyle olmuştu. Yirmi beste ne değişebilirdi ki?

Mezarın başına gelir gelmez sabahtan beri içimde tuttuğum her şey dışarı tasmaya başlamıştı. Anneme kızgındim. Beni bunca yükün altında bırakıp gittiği için kizgindim. Bu kadar insanın sorumluluğu bana kaldığı için kizgindim. Yüzlerine her baktığımda suçlu hissettiğim için kizgindim. Bir de bana sorsaydı bu kadar büyük bir yükle doğmak ister miydim acaba?

Benim ona hep ihtiyacım olmuştu. Nermin annem ne kadar iyi biri olursa olsun babamın beni sevmesi için bile anneme ihtiyacım olmuştu. Onca şeyi yaşadığımda dizinde ağlamak için anneme ihtiyacım olmuştu. Kaybettiğim ozguvenim için onun saçımı oksamasina ihtiyacım olmuştu. Birkan beni aldattığında bana bunu haketmedigimi söylemesine ihtiyacım olmuştu. Ve şimdi hayatımda ilk kez birine bir şeyler hissederken ,ne yapacağımı bilmezken bana yol göstermesine ihtiyacım var.

Ama o beni bunca şeyle tek başıma başa çıkayım diye kendi yerine tercih etmişti.

Kaç saat orada öylece ağladım, yeri geldi bağırdım kızdım, yeri geldi özlem gidermek için toprağını kokladım.. zaman mefhumu yoktu zaten bugün bende.

Bir el elimi tutunca ellerimin ne kadar usudugunu de farkettim. Kafamı çevirip Ipek'i gördüğümde gözyaşlarım sanki mümkünmüş gibi daha da çoğalmışti. Bana sımsıkı sarıldı. Destek olmak için yaptığı bu hareket aslında ne kadar kimsesiz olduğumu daha çok hissettirdi.

Sabah bile olmadan ortadan kaybolmuştum ve şimdi saat gecenin kim bilir kaciydi beni yeni bulmuşlardı. Evet belki de ben bütün gün sadece bulunmayı bekledim. Doğum günümde birileri için değerli olduğumu hissetmek için  bekledim. Ama geçen 25 senede hiçbir şey değişmedi.

ŞİMALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin