Başlama tarihinizi, yaşınızı ve hangi şehirden olduğunuzu not eder misiniz? Anı kalsın...
"Eylül, Eylül kurtar beni"
Sesin geldiği noktaya koşmaya başladığımda, karşıma dikenlerle dolu bir tarla çıkmıştı.
"Fazla zamanım kalmadı kardeşim"
Daha fazla düşünmeden ilk adımımı attım, diken dolu tarlaya. O anda ayakkabılarım yok oldu. Çırılçıplak kalan ayaklarıma dikenler battı, acıyla inledim. Ablamın sesi tekrar yankılandı.
"Eylül, benim gitmem gerek."
Ona yetişmeliydim. Bir kez daha kaybedemezdim ablamı. Her attığım adımda acı katlanarak artıyordu. Gözlerimden akan yaşlar, yanaklarıma süzülürken birbirleriyle yarışıyorlardı. Koşmaya çalışıyordum ama ayaklarımdaki acı buna izin vermiyordu. Durup kanlar içinde kalan ayaklarıma baktım. Titreyen sesimle "yapamıyorum, daha fazla gelemiyorum canım çok yanıyor abla." diyebildim.
"Kurtaramadın beni, sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda yine gelmedin."
Ablamın kurduğu cümleleri duyduğum o an kalbime zehirli bir hançer saplandı. Beynimdeki şimşekler ardı ardına büyük bir gürültü ile çaktı. Olabildiğince büyük bir hızla koşmaya başladım. Dikenlerin değil de çimenlerin üzerinde koşuyordum sanki.
Beynim uyuşturmuştu; bedenimi, ruhumu ve bütün benliğimi. Yok olmuştu, vücudumdaki sızılar. Hissetmiyordum hiçbir acıyı.
Tarlayı geçtiğimde, o karanlık ve kasvetli hava birden güneşle taçlandırmıştı kendini. O an karşılaştığım manzara karşısında gözlerim irice açıldı. Galiba cehennemden cennete geçiş yapmıştım.
Uçsuz bucaksız bir çiçek bahçesinin kapısındaydım. Başımı kaldırıp ileriye baktığımda ise bir şelale karşıladı gözlerimi. Şelalenin hiddetle akan sularının biraz ötesinde bulunan sakin kalan göletin ortasında, yosunlarla kaplı bir kaya vardı. Kayanın üstünde ise ablam...
Ablamı gördüğüm o an kalbim tekledi. Bir elinde keman vardı, gözlerimiz buluştuğunda çalmaya başladı elindeki enstrümanı. Büyülü bir melodi yankılandı o cennet bahçesinde. Ardından ablamın o kadife sesi duyuldu...
"Benim için sev; geçmişi, bugünü ve yarını.
Benim için gül, benim için mutlu ol.
Benim için yaşa, yaşayamadıklarımıza ve yaşayamayacaklarımıza.
Benim için gül, benim için mutlu ol.
Ama benim için üzülme artık..."Ablam çalmayı bitirdiğinde, elindeki kemanı yanına koydu ve ardından oturduğu o yosunlu kayanın üstünden kayboldu. O anki korkuyla başımı sağıma soluma çevirdim. Ama ablam yoktu.
Omzumdaki bir el ile irkildim. Bedenimi yavaşça arkaya döndürdüğümde ablamın o iri güzel kahverengi gözleriyle karşılaştım. Peri kızı gibiydi. Üzerinde bembeyaz, ayaklarına kadar uzanan bol bir elbise vardı. Kahverengi saçları dalgalar halinde salınmıştı elbisenin üzerine. Gözlerimi kaldırıp onun yüzüne çıkardığımda soluk benzi karşıladı beni.
Dudaklarımı aralayıp onunla konuşmaya çalıştım ama sesim çıkmıyordu. Elini kaldırıp yüzüme dokundu, gözyaşlarımı sildi. Birden ellerini çekti suratımdan. Uzunca bir süre gözleriyle izledi beni.Bir süre sonra da kollarıyla sımsıkı sardı bedenimi. Kulağıma eğilip "Benim yaşayamadığım her şeyi en güzel ve en saf haliyle sen yaşa. Ben ancak o zaman huzurlu olurum güzel kardeşim." diye fısıldadı.
Sıçrayarak uyandım gördüğüm o düşten. Aralanan gözlerimi gri renkli tavan karşıladı. Birkaç dakika sonra ancak gelebildim kendime. Gördüğüm bu düşü anlamlandırmaya çalıştım. Ablam öldürüldüğü günden beri çoğu kez görmüştüm bu rüyayı. Sesini duyar ona koşardım. Dikenli tarlaya girer, ayaklarımdaki acıyla inler ve daha fazla gidemezdim. Rüyam burada sonlanırdı. Ama bu kez ablama yetişmiştim ve sonunda görmüştüm onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMDEKİ GİZ
Mistério / SuspenseYalanlar, gerçeklerin buğulanmış yansımasıdır... Hikayem devam ediyor...