Merhabalar...
Size uzunca bir bölümle geldim. Umarım beğenirsiniz. Oylarınızı ve satır içi yorumlarınızı eksik etmeyin. Keyifli Okumalar...
🌸🌸🌸
Ölüden bir farkım olmadığı söylenirdi. Bunu çoğu kişiden duymuştum. Yüreğinde merhamet kırıntısı taşımayanlar, bu düşüncelerini suratıma vururlardı. Ama birazcık da olsa vicdan barındıran kalpler hakkımda yorum yapmazlardı.
Belki dile vurmazlardı ama onların da bana acıyan bakışları ruhuma prangalarını takardı. Dokuz yaşımdan, yirmi altı yaşıma kadar olan kısımda hep bu söylem ve bakışlarla karşılaştım. Onlara göre yaşan bir bedenim vardı ama ruhum yok olmuştu.
Söylemlerinin aksine ruhum ölmemişti, sadece derin ve iyileşmeyen bir yara almıştı. Belki kanıyordu belki sızlıyordu ama yaşam belirtisi veriyordu.
Çok iyi hatırlıyorum on beş yaşındaydım. Okulumun bahçesinde öylece oturuyorken bir kız gelmişti yanıma. Karşımda dikilip kollarını göğsünde bağlamıştı ve delici bakışları kurşun misali üzerimde gezinirken demişti ki: "Tamam anladık ablan öldürülmüş, zor bir durum fakat bu çok fazla değil mi? Ruh gibi geziyorsun ortalıkta, duygularını aldırdın galiba." Bir süre sessizliğe gömüldü. Bir cevap, belki bir tepki bekledi.
Konuşmadım, duymazdan geldim. Dilim lal, kulaklarım sağır olmuştu sanki. Ama asıl mesele, yüreğimin ahrazlığındandı. Sadece boş gözlerle baktım alışmıştım bu şekilde yargılanmaya. Ne desem, ne söylesem koca bir hiçti.
Sonra bana acıdığını belli eden bir gülüş sergilemişti. "Anlıyorum ki dilin de yok. Bak sana bir tavsiye vereyim, cenazeden farkın yok zaten. Neden bunu gerçeğe dönüştürmüyorsun? Hem annene ve babana yazık değil mi? Kimse böyle ucube gibi yaşan kızı olsun istemez." diyerek yüzüme iğrentiyle bakmıştı.
Kısacası, yaşamayı hak etmiyorsun kendini öldür.
Yaşayan bir ölü olduğumu yüzlerce binlerce kez duymuştum, duyuyordum. Fakat ilk kez biri yaşamıma son vermemi istemişti ve bana ucube demişti. Halbuki başkalarının ölümünü istemek, bundan mutluluk duymak asıl ucubelik değil miydi?
Oysaki o gün gelip yaralanan ruhuma merhem olabilir, düştüğüm çukurdan çıkarmak için bana elini uzatabilirdi. Yapmadı, herkes gibi...
O kararmış kalbinin kötülüğünde boğulmayı seçmişti. Bende o gün insanlardan ikinci kez nefret etmiştim.
Başımı kaldırıp aynaya baktığımda gözlerimde gördüğüm tek şey mayası nefretle yoğrulmuş intikam ateşiydi. Ateşi körükleyen ise kötülüğe esir olmuş kalplerdi.
Ve bu gece, içimde büyüttüğüm o intikam ilk zaferini alacaktı. Bu gece yaralı ruhum merhemine ulaşacaktı. Bu gece yoktan varoluşumun gecesi olacaktı.
Belki de...
"Eylül hazır mısın?" Giyinme kabinin çıkışındaki perdenin arkasından bana seslenen kişi Melis'ti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMDEKİ GİZ
Mistério / SuspenseYalanlar, gerçeklerin buğulanmış yansımasıdır... Hikayem devam ediyor...