Bazı duyguları hep en uçta yaşadım. Üzüldüğüm ve öfkelendiğim zamanları düşündüm. Yaşamım boyunca bu duyguları en doruk noktada hissederek yaşadım. Öfkeliysem çok öfkeli, üzgünsem çok üzgündüm. Benliğimde bu durumun ortası yoktu. Ve kocaman bir mutsuzluk sarıyordu bedenimi. Artık yorulduğumu hissediyordum.
Ama yorgunluk bedenimde değil umutlarımdaydı. Kendime dair olan ümitlerim yavaş yavaş tükeniyordu, belki de tükenmişti çoktan. Gülmek istiyorum, kahkaha atmak, şarkı söylemek dans etmek ve hayal kurmak... Kısacası mutluluğu doyumlamak istiyordum.
Ölümünü bekleyen bir kurban gibi değil de, düğününe günler kalmış genç bir kızın heyecanını istiyordum içimde. Beş yaşında ablasıyla oyunlar oynayan o küçük kızın sevincini tekrar yaşamak istiyordum. Ve bu arzuları hiç yaşayamayacağımı da biliyordum.
Zindanıma hapsolmuş kalbimin bu tutsaklıktan kurtulamayacağını da hissediyorum. Bedenime hükmeden ruhum, hürriyetimin kapılarını hiç açmayacaktı biliyorum.
Ardından dedim ki kendime; belki de bu tutsak yüreğimin tükenmeye yüz tutmuş umutları, kurtarıcısını bekliyordur. Belki de bu son çaredir...
Güldüm. Ruhumdaki acı gerçekler de keyif kahkahasını yudumladılar. Dediler ki "Senin kalbinin bir kurtarıcısı asla olmayacak. Zincirlerini koparmaya çalışsan bile senin kaderin hep tutsaklığa mahkum kalacak."
Bir umuttu, içimde yeşermeye çabalayan hislerin körüklediği kıvılcım. Ve kederli ruhumun bir üfleyişiyle de sönüverdi. Ben yine güldüm. Acizliğimde boğulan duygularıma elemle tebessüm etmekle yetindim.
Heyecan duygusunu iliklerimde hissettiğim gecenin sabahında yine karamsarlık duygusu karşılamıştı benliğimi. Ruh hali bu kadar çabuk değişkenlik gösteren nadir insanlardandım belki de. Uyumaya çalışırken yüreğime ektiğim hayaller, uyandığımda yeşermeden solmuştu.
Beynimde at koşturan bu düşüncelere durmalarını söylemek istercesine kafamı salladığımda ortamda bir horlama sesi kulağıma yerleşti. Yavaş yavaş kendine gelmeye başlayan beyin hücrelerim sesin sahibini bulmak için gözlerime komutunu iletti. Göğsümde bağladığım kollarımı açıp, bakışlarımı duvardaki saatten çekerek gürültülü sesin sahibi olan Murat Abi'ye çevirdim.
Kafasının sağ tarafını yuvarlak masaya yerleştirmiş, genzinden çıkan büyük gürültü eşliğinde uykuya dalmıştı. Sabah erkenden kalkıp geldiğimde, Murat abiden başka kimse yoktu ekip odasında. Demek ki ben zihnimi ele geçiren düşüncelerle savaşırken o da uyuya kalmıştı.
Bakışlarımı ileriye çevirip baktığımda ise kulaklarına pamuk tıkayıp elindeki telefonla ilgilenen Efecan ve hemen yanında oturan Buğra ile karşılaştım.
Onlara baktığımı gören Buğra kahverengi gözlerini çevreleyen kirpiklerini açıp kapatarak bana selam verdi. Aynı hareketi yaparak bende ona selamımı ilettiğimde Efecan'ın kafası yüzüme çevrildi. Alay tınısı olan sesiyle "Ooo sonunda uyandınız Eylül Hanım bir arzunuz var mı?" gözlerimi onun yorgunluk akan siyah gözlerine diktiğimde "Otel mi canım burası, eviniz yok mu kardeşim sizin?" derken gözlerinin içindeki gülümsemeyle Buğra'ya göz kırptı.
Telaşla kendimi izah etmek istedim. "Ben uyumuyordum ki bunu da nereden çıkardın?"
"Tabii tabii canım. Sabah, selamımızı büyük bir istekle aldın ya ben unutmuşum." Aklımın yerinde olmadığını belirtmek istercesine sağ elini iki kere havada salladı.
Gerçekten de, ne geldiklerini ne de selam verdiklerini görmemiştim. Anlıyorum ki beynimi kemiren hislerim, dış dünyaya kapılarını kapatıyordu. "Kusura bakmayın ya dalmışım demek ki, ama gerçekten uyumuyordum" dediğimde Murat abiden kulakları tırmalayan bir ses daha duyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMDEKİ GİZ
Mystère / ThrillerYalanlar, gerçeklerin buğulanmış yansımasıdır... Hikayem devam ediyor...