Tanışma

512 222 160
                                    


Ecre ile paylaşacağım oda oldukça karanlıktı. Ay, usulca ve büyük bir meşakkatle ışığını, pencereye çivilenmiş tahta boşluklarından sokmaya çalışıyordu. Ne büyük şanstı ama, dışarıda iken gördüğüm tahta ile kapatılmış pencereli oda, artık benim odamdı. Hem bu tahtaların pencerede işi neydi? Fırtınadan camların kırılmasını engellemek falan mı? Bu soruların cevabını düşünürken bir yandan da üzerimi değiştiriyordum.

Sessiz bir şekilde battaniyeyi kaldırıp, yatağın içine girdim. Ecre duvarın öteki tarafında, sol tarafımda, sırtı bana dönük bir şekilde uyuyordu. Bu zavallı kızdan neden korkmam gerekiyordu ki? Geldiğim yerde insanlara yukarıdan bakan, kendisini Kaf dağında sanan, birçok psikolojisi bozuk insan ile muhatap olmak zorunda kalmıştım. Asıl korkulması gereken onlardı. Gene de teyzem ve annemin, Ecre'nin garip bir kız olmasından kasıtları ne olabilir diye düşünmeden edemedim.

Dakikalar geçiyordu ancak uyuyamıyordum. Sanki saatlerdir yatakta dönüp duruyordum. Aileme olan özlemim, yaşadığım yerden çok uzakta olmam ve burası... Burada bulunmamı istiyorlar mı ona dahi emin değildim. Düşüncelerim uyumama mâni oluyordu. Uzanmanın bir yararı yoktu, uyku bir yerlerde gizlenmişti ve ben onu bulamıyordum. Yaşadıklarımdan ötürü vücudum kaynayan bir stres kazanına dönüşmüştü ve bundan kurtulmam gerekiyordu. Sıcak bir duş iyi gelebilirdi.

Ben, havlum ve cebime sıkıştırdığım sigara paketim ile banyonun olduğu koridora doğru yola çıkmıştık. Koridorun bu tarafı bizim bulunduğumuz taraftan daha uzundu. Banyonun haricinde bir oda daha vardı ancak kapısı kapalıydı. Açıkçası çok da merak etmemiştim. Tek derdim sıcacık bir küvetin içinde uzanmaktı. Banyonun kapısını açtığımda, zeminden duvarın ortasına kadar mermer, üste doğru ise çiçek motifli mavi duvar kağıtlar karşıladı beni. Diğer odalara ve mobilyalara kıyasla hiç de fena olmayan bir banyoydu. Küvet ve borular oldukça eski duruyordu ancak oldukça tatlıydı. Kapıyı kapattım, sonunda bir başıma, sadece bana ait olan bir odadaydım.

Buradaki özgürlüğümü sonuna kadar değerlendirmek istiyordum. Küvetin su dolmasını beklerken, üzerimi çıkarttım ve bütün eşyalarımı eski demir döküm peteğin üzerine astım. Bu sırada aynanın karşısında kendime bakıyordum, makyaj yapan bir insan değildim ancak bu surat bana olduğumdan daha soluk gelmişti. Elimi yüzüme götürdüm. Babam beni hep "al yanaklı kızım diye" severdi. Ailem ile birlikte mutluluğum, hatta bir nebze de olsa var olan güzelliğim de terk etmişti beni. Saçlarımı açıp, buharlar çıkan küvetin içine girip, kaybolmak istedim. Gözlerimi kapattım. Kafamı küvetin baş kısmına dayadım, boylu boyunca uzandım ve bir sigara yaktım. Nasıl olsa buhar ve duman birbirine karışacaktı. Biri zehirliydi, biri değildi. Ancak birbirlerine karıştıkları an hiç kimse ayırt edemezdi. Onlar hava da birbirlerini iyi ve kötünün tarafına çekmek için çabalar iken, ben ise biraz da olsa rahatlamış olacaktım.

 Onlar hava da birbirlerini iyi ve kötünün tarafına çekmek için çabalar iken, ben ise biraz da olsa rahatlamış olacaktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Elif, Elif!" sesleriyle yatağımdan kalktım. Köydeki erken kalkma alışkanlıkları benim de başıma bela olmuştu. Teyzemler beni aşağıya, kahvaltıya çağırıyorlardı. Ecre'ye baktım ama yerinde yoktu, o da çoktan aşağıya inmiş olmalıydı. Bu dört duvar arasında uyandığım ilk sabahtı ve tamamen yabancı gibi hissediyordum. Yüzümü yıkayıp, biraz da olsa kendime geldikten sonra aşağıya indim. O an, ilk defa kuzenimin yüzünü gördüm. İlk defa diyorum çünkü, ne kadar küçük olursam olayım onu görmediğime yemin edebilirdim. Saçlarını tülbent ile kapatan, zarif yüzlü, ince dudaklı, bembeyaz tenli, narin bir kız karşımda duruyordu. Masum güzelliği denen şey her ne ise, o Ecre'de var olmuştu. Böylesine bir yüzü unutabileceğimi sanmıyorum. Benden çok da küçük sayılmazdı, en fazla bir-iki yaş küçük olabilirdi. Mutfağa vardığımda ona selam verme ihtiyacı hissettim.

"Günaydın Ecre! Sonunda tanışabildik" diyerek, samimi bir şekilde ilk adımı attım. Ancak bir yanıt gelmedi. Yalnızca yüzüme bakıyordu. Teyzem ve eniştem, kuzenimin bana cevap vermemesi oldukça normalmiş gibi kahvaltılarına devam ediyorlardı. "Ecre?" diye kibarca tekrardan seslendim.

"O öyledir, pek konuşmaz. Huysuz şey" dedi teyzem. Sesinde azarlayıcı bir ton vardı. Eniştem ise beni masaya buyur etti. Pek üstelemek istemedim ancak bir şeyler yerken gözüm hep Ecre'ye gidiyordu. Zeytin'e uzanışı, çatalı kullanışı, peyniri ağzına götürüşü, her şeyi çok zarifti. Bir şeyler yerken yüzüme bakıyor ancak asla iletişim kurmuyordu. Kahvaltıdan sonra kahve içerken, birkaç cümle de olsa teyzem ve eniştem ile sohbet ettik. Bu sırada Ecre odaya çıkmıştı. Ailemden konuştuk. Artık burada, hep birlikte yaşayacağımızdan söz ettiler. Teyzem düne kıyasla daha konuşkandı. 

Birkaç saat sonra mutfağı toplayıp, bulaşıkları kaldırdıktan sonra odaya geçtim. Kapıyı açmam ile birlikte ne ile karşı karşıya olduğumu anlamam birkaç saniye sürdü. Ecre bütün iç çamaşırlarımı yatağa yığmış, çoğunu makas ile paramparça etmiş, kimisini de kendi pijamasını çıkarmadan, kıyafetinin üzerinden deniyordu...

Kötülüğün BaşlangıcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin