.
.
🖇️Ben; Zelal Arjenoğlu, yirmi bir yaşındayım.
Dokuz yaşına girdiği andan itibaren acıyı benliği yapmış, o küçük kızım. Ben yağmurlu bir gecede, çakan şimşeğin korkusuyla uyuyamayıp annesinin yanına gitmek, onun kollarında güvende olmak isterken, annesinin cansız bedenini küçük kollarına saran o küçük kızım.
Bir kalbim yoktu. Kalbim yıllar önce yok olmuştu.
Yirmi bir yaşında ki Zelal'in bir kalbi yoktu ama dokuz yaşında ki Zelal'in küçük bir kalbi vardı. O küçücük kalbine çok kişi sığdırmıştı ama o hiç kimsenin kalbine tam olarak sığamamıştı. Oysa, küçüktü o sığabilirdi. Kimse, hiç kimse sığdıramamıştı.
Hiçbir zamanda sığamayacaktı.
Eflâl ile o konuşmanın üzerinden üç gün geçmişti.
Bu üç günde Avzem hanım heyecanla, Berzan Bozdağlı'nın uyandığını, yarın eve döneceğini söylemişti.
Asıl olaylar şimdi başlayacaktı.
Bu evliliği bilmediğini, düşünüyordum. İşte o zaman, beni görüpte sorduğunda nasıl bir cevap vereceklerini merak ediyordum.
Eflâl... Onunla üç gün boyunca doğru düzgün konuştuğumuz pek söylenemezdi. Sadece bazen, bilerek yaptığını düşündüğüm dağınıklığı vardı ve artık birşeye demeyecektim. İstediğini yapabilirdi. Koyduğum, koyduğumuz kurallar gayet mantıklı kurallardı fakat, zorlamadığı sürece birşey demeyecektim.
Bugün fazlasıyla, başımda ağrı vardı. Sanırım, yine doğru düzgün birşeyler yemediğim içindi. Çünkü, dün sabah ne kahvaltıya etmiştim ne de akşam yemeği yemiştim.
Banyodan çıkan Eflâl ile bakışlarımı ona çevirdim. Üzerinde beyaz tişört ve kot pantolon vardı.
"Hazırsan, inelim." dediğinde, sırtımı koltuğa yasladım.
"Ben gelmeyeceğim." Söylediğim şeyle bana bakmamakta ısrarcı olan gözleri üç gün sonra bana dönmüştü. Kara harelindeki öfke, "neden?" diye sorduğunda, sesine de yansımıştı.
Sağ omzumu kaldırıp indirdim. "İstemiyorum," dedim.
Sıkıntılı nefesiyle, başını yana eğdi. "Zelal, dün de gelmedin. Herkes seni soruyor, senin için söyleyeceğim bahane kalmadı."
"Benim için birşeyler uydurmana gerek yok. Gelmek istemiyor demen yeterli olurdu."
"Eğer bu yeterli olsaydı söylerdim, fakat değil. Şimdi kalkıyorsun ve birlikte iniyoruz."
Son çare "başım ağrıyor." dediğimde, öfkeli bakışları anında yok olup gitmişti.
"Başın mı ağrıyor?" diye gerçek bir merakla sorduğunda bu endişesini görmezden gelerek başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZLİĞİMİN KURTULUŞU
Tiểu Thuyết ChungAğabeyinin canına, feda edilen genç bir kız doğup büyüdüğü Mardinde bir töre geleneği, ağabeyini öldürmek için gelen hiç tanımadığı bir adamla evlendirilirse ne olur? Peki herkesin korktuğu aşiret ağası, Eflâl ağanın, genç kıza olan naifligi tüm Mar...