"Ben seni uyardım!"
Başımdaki ağrıyla gözlerimi araladığım vakit, Eflâl'in sert ve gür sesi bir kez daha kulaklarıma doldu. "Yapmayacaktın yenge! Karıma o zehirli dilini bir kez daha uzatmayacaktın!"
Yataktan fırlayıp kendimi odadan dışarıya attığımda, daha hızlı adımlarla korkuluğa yaklaştım ve ağzım genişçe açıldı. Eflâl, Behçe hanımı kolundan tutmuş çekiştiriyordu. Agir Eflâl'in önünde durmuş; Rojda ağlıyor, Azad ağa, Haşim bey öylece oturmuş, Avzem hanım, Melisay, Devran hemen köşede durmuş ortada duran Eflâl ve Behçe hanımı izliyordu.
Behçe hanım kendini Haşim beyin önüne attı, "Haşim birşey yap! Gönderme babamın evine!" diye ağlayarak konuştu. Eflâl bir adımda onun önüne geçip, "gideceksin!" diye gür sesiyle Haşim beyden önce cevap verdi.
Dün yaşanılan şeyin sonuydu bu durum. Eflâl yine beni koruyordu. Yine bana sahip çıkıyordu.
"Bırak annemi, Eflâl!" dedi Agir Eflâl'in yanına doğru ilerlerken. Eflâl o öfkeden kararmış kare harelerini sivri bir ok gibi karşısındaki çocuğa sabitledi, Agir'i adeta titretti, yakasını tuttu, "siktir git lan gözümün önünden! Allah yarattı demem, bir kere de çakarım seni bu avluya!" Agir'in korkulu yutkunması koca avluda yankılandı sanki. Fakat buna rağmen geri adım atmadı.
Ne olduğunu anlamadan bir anda Eflâl'in koluna yapışan Rojda'yla birlikte, Eflâl'in onu itmesinden önce ayaklarım istemsizce hızlı adımlarla merdivenlere yönelmişti bile.
"Ağam bırak. Vallaha bir daha tek kelime etmeyeceğim geline." diye ağlayarak konuşan Behçe hanımdı.
"Geç bunları yenge!" dediğinde Eflâl, merdivenlerden inmiştim fakat bir kaç adım kala durdum. Üzerim müsait değildi ve ayrıca şu an Eflâl...
Eflâl beni fark etmedi. Agir'i göğsünden tutup geriye itmiş çoktan konaktan Behçe hanımı sürükleyerek çıkartmıştı. Ve bunlar olurken, tek bir kişiden çıt bile çıkmamıştı...
Rojda'nın bakışları bir anda bana dönmüştü. İlk fark eden oydu. Gözleri her üzerimde gezindiğinde öfkeyle parlıyordu. Üzerimde yine Eflâl'in tişörtü ve bana bolca gelen eşofmanı vardı. Bunu biliyordu. Bir an bu haline gülmek istesemde, "yılan!" diye bağırdığı gibi üzerime atlamasıyla geriye sedelendim. Tam düşecekken, birinin elinin varlığı sırtımda belirlendi. Bu sayede düşmekten son anda kurtuldum. Bakışlarımı beni dik bir konuma getiren kişiye çevirdim. Küçük dilimi yutacak gibi olduğumda derin bir nefes saldım.
Berzan Bozdağlı'ydı.
Kaşları çatıktı ancak gözleri... Şaşkınca kalakalmışken, o bir şey demeden yanımdan geçip avluya geçti. O sırada "senin yüzünden, hayatımız mahvoldu!" diye cırtlak sesiyle bağırmaya devam eden kıza baktım. Yüzümü buruşturdum. Sabah sabahta hiç çekilmiyormuş bu sesi.
Bir kez daha üzerime atılması ve bağırmasıyla Berzan Bozdağlı tamda yapmak istediğimi yaptı. Rojdaya göz devirip, kulaklarını tıkarayak avludaki kasvetli havayı umursamadan salına salına konaktan çıktı.
"Kendine gel!" diye bağırdım. Sustukça üzerime gelmeye devam edecekti çünkü.
"Bir daha üzerime atlamaya kalkarsan, öylece durmam haberin olsun!" Sinirle bakışlarını kıstı. Haşim beylerin olduğu tarafa bakıp işaret parmağıyla beni işaret etti, "duyuyor musunuz? Tehdit ediyor beni!"
"Odana geç!" diye bağırdı Haşim bey.
"Annemi de böyle savunsaydın keşke baba!" diye bağıran kızla oturan Haşim bey bir hışım ayağa kalktı.
Kalktığı gibi Rojdan'ın yanına varıp hiç tereddüt etmeden elinin tersiyle Rojda'nın sağ tarafına tokat attı. Şaşkınca, gözlerim büyürken Agir Rojda'nın yanına gitti. Kollarından tuttuğu kardeşini geriye çekti, babasına baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZLİĞİMİN KURTULUŞU
General FictionAğabeyinin canına, feda edilen genç bir kız doğup büyüdüğü Mardinde bir töre geleneği, ağabeyini öldürmek için gelen hiç tanımadığı bir adamla evlendirilirse ne olur? Peki herkesin korktuğu aşiret ağası, Eflâl ağanın, genç kıza olan naifligi tüm Mar...