İşten çıkarken telefonum titreyince arabanın anahtarını düşürüyordum az daha. Söylenerek telefonu açıp gelen mesaja baktım. Baekhyun son iki haftadır sürekli beni rahatsız ediyordu. Bu defa ise annemin doğum günü için eve giderken onu da almamı istiyordu.
" Çocuk sanki, kendisi gidemiyor."
" Kim ?"
" Ah, hiç kimse." yanımdaki arkadaşıma gülümseyip asansör kapısı açılır açılmaz arabama gittim. Kemeri takıp telefonu bırakacaktım ki bir mesaj daha gönderdi. Hazırlandığını, evde beklediğini yazıyordu.
" Senin var ya!" fakat sonunda o kazandı. Kendimi doğruca onun evine giderken buldum. Neden bilmiyordum ama o ne istese yapmak zorunda gibiydim. Evinin önüne geldiğimde telefondan bir kez aradım ve hemen kapattım. Birkaç dakika sonra aşağı inip çantasını arka koltuğa bıraktığı gibi yanıma oturdu.
" Selam noona. Camdan sana bakıyordum , geldiğini görünce hemen indim."
" Hm, iyi."
" Yorgun musun? Ben kullanayım mı?" biraz tereddüt etsem de kulağa kötü bir fikir gibi gelmedi. Uyumak istiyordum.
" Kullanabilir misin ki?" sorum karşısında kocaman sırıtarak göğüsünü kabarttı.
" Tabii, in hadi." yerlerimizi değiştirirken oldukça mutlu görünüyordu. Yan koltuğa oturup kemerimi bağladıktan sonra arkama yaslandım. Baekhyun ise keyifle arabayı çalıştırıp navigasyonu da açtıktan sonra yola çıktı. Gözlerimi iyice kısıp, uyuyormuş gibi onu izledim bir süre. Ara sıra bana baktığını görüyordum fakat gençliğimden beri bu ufak bakışmalarda yakalanmamak için epey antrenmanlıydım. Ne zaman gözleri beni bulsa, onu izlediğimi anlamaması için başka yerlere bakardım. Bazen de inatlaşır ; gözlerimi büyütür ya da dil çıkarırdım. Fakat bunu liseye başladıktan bir süre sonra yapamadım. Artık küçük, hırçın bir kız çocuğu yerine; olgun, ne yaptığını bilen bir genç kadın olmak istiyordum o zamanlar. Benim gözlerim konuşuyordu Baekhyun ama sen gözlerimin dilini bilmiyor olacaktın. Benim bilip de senin bilmediğin diller çoktu elbet. Mesela ben sessizliğin, sevdanın dilini bilirdim. Sen ise masumluğun, haylazlığın dilini bilirsin.
Birlikte katıldığımız ilk ve tek okul gezisini dün gibi hatırlıyorum. Öğretmen, aynı aileden olduğumuz için bizi otobüste birlikte oturtmuştu. Arkadaşlarınla oturamadığın için üzgündün. Ben ise seninle oturduğum için üzgündüm. Benim dönemimdeki kızlar bile seninle konuşmak isterdi o zamanlar. Kızların arasındaki bitmek bilmeyen popülerliğin bunaltıyordu beni. Senin için durum nasıldı tam olarak bildiğimi söyleyemem. Ama gördüğüm bir şey varsa o da hiçbirini kabul etmediğindi.
O sabah bana kızmıştın çünkü evden çıkmadan benimle gezide konuşmaman konusunda seni uyarmıştım. İnatla otobüslere binerken peşimden noona diye gelmeseydin eğer belki öğretmen bizi bir arada oturtmazdı o gün. Ama öyle ya, inat değil mi? Her zamanki sen.
" Yer misin? Sulyeon benim için yapmış." üzerine yüz çizilmiş kurabiyelerini bana uzatıp gıcık ifadenle kaşlarını kaldırdın. Başkalarından bir şey kabul etmene ayrı, kabul ettiklerini bana göstermene ayrı sinirleniyordum. Üstelik kurabiyenin üzerindeki yüz tıpatıp sana benziyordu.
" Konuşma benimle, o gıcık saçlarını yolarım."
" Senin saçın daha gıcık noona. Çalı süpürgesi gibi."
" Koyun boku."
" Çoban." sırtımı sana dönüp yüzümü camdan yana çevirdim. Bir süre geçmişti ki oturmaya yarayan bir yerlerim ağrıdığı için düz oturmak zorunda kaldım. Döndüğüm an, başın omzuma düştü. Sinirlenip seni kovmak istediğim sırada iç çektin. Uyuyordun. Seni ne zaman uyurken görsem, affediyorum.
" Noona, uyan. Geldik." sıcak elinin yanağımı okşadığı bir rüyadayım sandım. Gözlerimi zorlukla araladığımda ise bunun rüya olmadığını anladı benim küçük beynim. Geriye sıçrayıp elinden kaçındım.
" Geldik mi?"
" Evet." sesin bozulmuş tonundayken havada asılı kalan elini indirdi. Kemerini çözüp önce inerken arabadan ben neler olduğunu idrak etmekte zorlanan halimle onu izledim. Arka kapıyı açıp çantasını aldıktan sonra benim kapımı açtı. Ben de inmek için hamle yapacaktım ki bana yaklaşınca ikimiz de bir anlığına durduk. Şimdi fazla yakınımdaydı ve ben yine nefesimi tutmak zorundaydım.
" Yeni uyanmış halin.. Tanrım." acırmış bir ifadeyle iç çekip önümden uzandı ve kemerimi açtı. Eğer, bana bu kadar yakın olmasaydı ve benim kalbimle oynamasaydı bu söylediği için onu döverdim. Ama ben bir yetişkin olduğum için bunu uzatmak yerine arabadan indim ve eve girdim. Ev oldukça kalabalıktı. Birkaç akraba ve tanıdık haricinde daha önce görmediğim yüzler de vardı. Kalabalıkla birlikte annemin pastasını kestikten sonra oturuyorduk ki annem gülerek Baekhyun'u çağırdı.
" Baekhyun da benim oğlum, Seul'de tiyatroda oyuncu."
" Pek de yakışıklıymış." annemin çaprazında oturan kadın ve yanındaki genç kız gülümseyerek Baekhyun'u süzdü. Havada çöpçatanlık kokusu alıyordum.
" Baekhyun, bu da Chaeyeon oğlum. Edebiyat öğrencisi Seul'de." annem kaş göz yaparak kızı işaret ettiğinde açılan ağzımı kapatamadım. Gözümün önünde Baekhyun'a kız beğeniyorlardı. Baekhyun da tereddütle bana baktığında şaşkınlıktan açılan ağzımı görüp güldü.
" Memnun oldum. Kaç yaşındaydınız?" gülen yüzünü eksik etmeden göz ucuyla tekrar bana baktı.
" Yirmi bir."
" Yuh! Ben de on bir." kızın utangaç, şirin tavırlarına katlanamamış olacağım ki bu kelimeler bilinçaltımın en derin kuyularından dudaklarıma fırladı. Annem gözlerini belertip bana baktığında kadın ve kızı oldukça rahatsız olmuş olacak ki ikisi de ayaklandı. Sözlerim işe yaramış olacak sanıyordum fakat yarım saat geçmedi annem yanında başka bir genç kızla geldi.
" Baekhyun bak, hatırlarsın. Jihyun, aynı okula gidiyordunuz."
" Baekhyun nasılsın? Oyuncu olmuşsun, öyle diyorlar. Hatırlamadın mı beni yoksa?"
" Aa, hatırladım tabi. Sidikli Jihyun. Nasılsın, iyi misin?" içtiğim kahve boğazıma takılınca bana bakıp güldün yine. Sen beni mi eğlendiriyordun yoksa ben öyle mi anlamak istiyordum bilemedim. Ama inan Baekhyun, daha önce içimdeki kahkaha hiç bu kadar güçlü yükselmemişti.
Bölüm Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Genç
RomanceMadem ki seni seviyorum, o halde canına okumam hak. Madem ki beni seviyorsun, kutsal kitaplardaki türlü belalar sana müstahak.