Baekhyun sözünü tutup başka bir mimar buldu. Nihayetinde istediğim gibi; birlikte isteklerimizi anlatıyorduk ve mimar ikimizi de dikkate alıyordu. Yaptığım huysuzluk işime yaramıştı. Kıskançlığımı mazur gördüğü için şanslıydım aslında.
" Çıkıyor musunuz Taeyeon hanım?"
" Evet, yarın görüşürüz." ofisin kapısını kapatıp işteyken yüzümden eksik etmediğim sahte gülümsememle otoparka indim. Arabaya binip telefona bakındım. Dün gece birkaç defa annemi aramıştım. Telefonu açmıştı, benimle konuşmuştu da ama yaptıracağımız evden bahsettiğim an bağırıp telefonu büyük bir kavgadan sonra suratıma kapatmıştı. Ne zaman ve nasıl kabul edeceklerini bilmesem de vazgeçmeye niyetim yoktu. Tereddüt ise hiç yoktu. Yine aradım, şansımı denemekten vazgeçersem o kazanırdı.
" Ne var Taeyeon?"
" Anne, nasılsın? Dün tansiyonun çıktı diye endişelendim."
" Benim için endişeleniyor olsaydın bu saçmalığı hemen bitirirdin."
" Anne,yetmez mi artık?" derin bir nefes verdim bıkkınlık eşliğinde.
" Bence de yeter Taeyeon. Çocuk değilsin artık mantıklı davran ve sözümü dinle. Annen sana başka adamlarla görüşme ayarlar kızım ne olursun vazgeç artık şu çocuktan."
" Annecim, ben ölsem de sadece Baekhyun'u sevmeye devam edeceğim o yüzden sen pes et." telefon tekrar yüzüme kapandı. İç çekip on altı saniyelik konuşma kaydına baktım. Nasıl bu kadar dirayetli olduğuma ben de şaşırıyordum artık. Baekhyun'u sevmek bana bambaşka bir güç veriyordu sanki. Dünyaya tek başıma onun için kafa tutabilirdim. Düşen ilk kar tanesi gibi heyecan uyandıran, saf ve temiz bir şeydi. Onu korumak için güneşi ayın ardında tutabilirdim. İşte içimde böyle güçlü bir his uyandırıyordu.
Eve dönmeden marketten yemek yapmak için alışveriş yaptım. Bu akşam setten sonra bana gelecekti, altı gündür yüzünü görmeyi bırak sesini zor duyuyordum. Sözde bu yoğun olmayan zamanlarıydı. Baekhyun'un yan rolde oynadığı dizinin ilk bölümünü akşam birlikte izleyeceğimize söz versem de yemeği hazırlarken dayanamayıp onun sahnelerini izledim. Yemekler hazır olduğunda masanın başına oturup aynı sahnesini belki de dördüncü defa izliyordum ki kapının sesini duyunca içeri girene kadar hemen kapatıp yanına koşturdum. Birbirimizin evine rahatça girebilmek için anahtarlarımız vardı.
" Hoşgeldin! Ne aldın o elindekiler ne?" iki eli de poşet doluydu. Uzanıp bir elindeki iki poşeti ben aldım.
" Mavi olan senin bebeğim, diğerleri eve." mavi poşetin içine bakmaya çalışırken bir yandan da merakla yüzüne bakındım. Gülümsüyordu, şapşal gibi görünüyordu.
" Eve?"
" Yeni evimize.. Biliyorum ortada bir ev yok daha ama görünce dayanamadım." gülerek dirseğimle koluna vurdum. Poşetleri koltuğun kenarına bıraktım hemen.
" Hadi, ellerini yıka da yemek yiyelim canım." yemeğimizi yerken benim ısrarlarım üzerine sahnelerini tekrar tekrar izledik. Baekhyun biraz utanıyordu ve gülerek saklamaya çalışıyordu. Tiyatro sonrası sahne arkasında da onu övmeye çalıştığım her an gülerek kaçınmayı denerdi. Övgü almayı seven biri değildi. Kulakları kolayca kızarır ve konuyu değiştirebilmek için saçma şeyler sorardı. Az önce yemek yediğimiz halde aç olup olmadığımı sormak gibi.
" Noona tamam yeter ya.. Hem sen söylesene bana ne zaman nikah tarihi alacağız?" telefonu elimden alıp diziyi kapattı. Onu dinlediğimi anlasın diye çenemi elime yaslayıp ona doğru yaklaştım.
" Bilmem ne zaman alacağız bitanem?"
" Ben seni bekliyorum."
" Ben de seni bekliyorum." bir anda kızar gibi yapıp burnumu sıkıştırdı. Gülerek geriye kaçıp kurtuldum elinden.
" Alay etme benimle." sofrayı toparlamak için kalktım. Ne yaptığımı fark edince kalkıp yardım etmeye başladı. Ben söylemeden anlayıp yapıyor olması küçük bir şeydi biliyorum ama bu bile beni mutlu etmeye yetiyordu. Bazen beni düşündüğünü, önemsediğini böyle basit şeylerle hissedebiliyordum ve bu yeterliydi.
" Ciddiyim ben bücür, cevap vermedin."
" Sensin bücür! Koyun."
" E iyi, önceden koyun boku derdin şimdi sadece koyunum."
Bölüm Sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Genç
Roman d'amourMadem ki seni seviyorum, o halde canına okumam hak. Madem ki beni seviyorsun, kutsal kitaplardaki türlü belalar sana müstahak.