Aynı evde olmak bazen garip geliyordu. Baekhyun'a kızgındım ve kırgındım ama görmediğim her saat başında özleminden tutuşuyordum. O olmadan geçen günler bitmek bilmiyordu. Birbirimizi görüp vakit geçirebildiğimiz günler eskisi gibi haftada iki veya üç olmasına rağmen tekrar görüşene kadar neler anlatacağımı planlıyordum. Aynı masada oturup gününün nasıl geçtiğini sormak ve sonra kendi günümü anlatıp onu özlediğimi söylemek bizim için bir tür rutindi ve belki de hayatta en sevdiğim şeylerden biriydi.
Kamp yapmaya gideceğimize dair söz vermişti. Üç günlük bir boşluğu vardı ve ben bu fırsatı asla kaçıramazdım. Tüm alışverişi yapmış ve arabayı bile hazırlamıştım. Telefonuma bakıp geliş saati yaklaştıkça beni arayıp aramadığını kontrol ediyordum. Küçük çocuklar gibi, yerimde duramıyordum ve sebepsizce acele ediyordum. Dayanamadım ve ben onu aradım.
" Baekhyun neredesin?" telefonu biraz geç açmıştı.
" Yoldayım canım geliyorum. Yemek yedin mi?" arabada olduğu belliydi. Akan trafiğin sesini duyuyordum. Ve sanki arabayı kendisi kullanıyormuşçasına bana yetişmek için heyecanlıydı. Menajerine acele etmesi için fısıldadığını bile duydum.
" Hayır , hemen çıkarız kampta yerim."
" Yemek ye Taeyeon ben eve girip duş alacağım hem önce." önce söylenmek, isyan etmek istedim ama kendimi tutmayı başardım. Eğer şimdi kızarsam ya da alınganlık yaparsam kamp boyunca bunu sürdürecektim. Sahip olduğumuz bu kıymetli üç gün boyunca can sıkıcı hiçbir şey istemiyordum.
" Peki, yiyorum şimdi. Ne zaman gelirsin?" koltuktan kalkıp mutfağa gittim.
" Yarım saat diye umuyorum. Afiyet olsun balım." telefonu kapatıp kendime yemek ısıttım. Baekhyun eve gelene dek yemeği bitirmiştim bile. O gelip hazırlığını yapana kadar bekledim. Benim tüm günlerim böyle geçse bana ömür boyu yeterdi.
Arabaya binene dek birbirimize acele etmek konusunda kızdıktan sonra yol boyunca dinlediğimiz şarkılara eşlik etmeye çalıştık. Baekhyun sözleri yanlış söylediğimde benimle alay edip eğlendi. Onun bu halleri bana yabancı gelmiyor, beni de mutlu ediyordu. Kızmadığımı bildiği için şakasına devam ediyordu. Birbirimiz hakkında küçük şeyleri yalnızca gözlerimize bakarak anladığımız gerçeğini, artık birbirimize herkesten daha çok alıştığımız gerçeğini fark ettiğimde şaşırmıştım. Bu küçük şaşkınlık bana her geçen gün yeniden aşık oluyormuş hissi veriyordu.
" Noona! Çadır kurmayı bile bilmiyorsun nasıl aile kurdun sen aigoo.."
" Evin babası sen değil misin? Sen kur haydi çok biliyorsan." gülerek çadırın küçük sopasıyla kolumu dürttü. Bunun ardından diğer sopayı alıp üzerine doğru koşturacağımı çok iyi biliyordu. Benimle oynuyordu. Onu istediği gibi kovaladım, sopa elimde üzerine koşturup vurmak için rastgele defalarca salladım. Kahkahalar içinde bir daire çizerek koşuyor, benden kaçıyordu. Yorulduğum için olduğum yere çöktüğümde de kahkahalarını bitiremeden tam yanıma oturdu. Ona baktım ve ışığı kesilmeyen gözlerinin gülerken ne kadar güzel olduğuna bir kez daha hayran kaldım.
Baekhyun her zaman benim genç ve olgunlaşmamış yanımı da, daha sakin ve durgun yanımı da kucakladı ve anladı. Birbirimize ilgisiz olduğumuzda ya da sorumsuzca zarar verdiğimizde bile buna uzun süre dayanamadık. Endişe içinde bilmediğimiz dar ve karmaşık yolların içinden birbirimize doğru koşuşturduk.
" Baekhyun, küçükken benimle tanışmasaydın da beni sever miydin?" gülen yüzünü bana çevirdi ve bir süre düşündü.
" Bence, küçükken farklı hayatlar yaşasak bile bir şekilde seninle tanışır ve sana aşık olurdum." insanların hayatında birden fazla kez aşık olmasına rağmen mükemmel aşka yalnızca bir kere rast geldiğine inanırım. Başka bir inancım daha var ; kaçıncı hayatımı yaşarsam yaşayayım, ne kadar farklı bir hayat olursa olsun ben yine Baekhyun'a aşık olacağım. Yaşadığım her hayatta onunla tanıştıktan sonra ölümüne mutlu olacağım. Uzun zaman beklesem de mükemmel aşkı yine onda bulacağım.
" Bazen değerli ailemi kaybetmiş olsam da seninle tanışmış olmayı bir lütuf olarak görüyorum. Elbette onları özlüyorum, çok üzülüyorum ve kadere isyan ettiğim günler oluyor.. Ama noona, seninle tanıştıktan sonra hiçbir şey için pişman olmadım. Seni o kadar çok sevdim ki her günüm mutluydu."
" Her günün mü?" güldüm. Gözlerim dolu dolu olsa da gülüyordum. Beni sevdiği için ona eziyet ettiğim günleri o da en az benim kadar iyi hatırlıyordu. Küçük bir çocukken benim ilgimi çekmek için etrafımda dolaşır ve benimle uğraşırdı. Bu heyecanının bedelini ona misliyle ödetir, türlü işkencelerle onu çıldırtırdım. Çocuktu, ben de çocuktum. Ona olan aşkımı inkar ederek acı içinde büyürken onu da aşk acısıyla büyüttüğümü hiç bilemedim.
" Bana aşk acısı çektirdiğin günlerde bile.." güldükten sonra başını omzuma yasladı. Sıcak bir yaz gününde yağmuru özlemek, soğuk bir kış gününde yaz güneşini özlemek gibi bitmek bilmeyen bir döngüyle seviyordum Baekhyun'u. Hak ettiğinden daha fazlasını veremediğim için hep üzgün olacağım ama sevmekten de vazgeçmeyeceğim.
Günler önceden olduğu gibi geçmeye devam edecek. Biz o bahar gününde bahçede göz göze gelen iki küçük çocuk olarak yaşamaya devam edeceğiz. Tereddüt etmeden ve gizlemeden yaşayacağız birbirimizi. Çocuklukta, gençlikte, yetişkin ve yaşlı halimizde bile birbirimiz için yaşayacak ve ne kadar zor olursa olsun önümüzdeki yolu birlikte yürüyeceğiz.
Küçük Taeyeon'un küçük Baekhyun'a söylediği gibi:
Madem ki seni sevdim, o zaman canına okumam hak.
Madem ki beni sevdin, türlü kitaplardaki belalar sana müstahak.Son.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Genç
RomanceMadem ki seni seviyorum, o halde canına okumam hak. Madem ki beni seviyorsun, kutsal kitaplardaki türlü belalar sana müstahak.