9. Bölüm

608 29 1
                                    

Medya:Cansu&Sehabe- Sarılsak Geçer Gibiydi (feat. Aydilge)

Dinleyin, güzel bir hissiyat veriyor.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar.

Başlıyoruzzz.

Çok hızlı bir şekilde karakola gelmiştik ve ben nasıl geldiğimizi anlamamıştım. Şansımıza Gürkan abinin çalıştığı yere getirilmişti de biz kolayca girebilmiştik. Benim ise takıldığım nokta kaza yapması değildi, o arabanın nasıl benim üstüme olduğuydu çünkü ben uzun süre önce Emre'nin tavırlarından dolayı ona verdiğim tüm arabaları geri almıştım, almak zorunda kalmıştım. Eğer düşündüğüm şey çıkarsa bu sefer ona verdiğim banka kartlarını da almak zorunda kalacaktım ve bu hiç istediğim bir şey değildi. Üzülüyordu, bunun farkındaydım ama yaptıkları fazlaydı. Abim, abisi, zamanında bütün şartlara rağmen onu şımartmayı başarmıştı ve şimdiki hali onun eseriydi. Oysa ben isterdim ki hep benim küçük kardeşim olarak kalsın, hiç büyümesin, sürekli benden bir şeyler istesin ama olmuyordu. Ben ne yaparsam yapayım olduramıyordum. Zaten benim istediğim, hayal ettiğim şeyler hiçbir zaman gerçekleşmiyordu. Belki de benim suçumdu. Belki yeteri kadar çabalamıyordum. Öyleyse bu elimdekiler neydi? Onlar kendi kendine ortaya çıkmamıştı, bunu biliyordum. Her şeyi unutsam bile bunu bilirdim zaten. Çabalarımın tanıkları vardı. Kimse inkar edemezdi, baba parası olduğunu söyleyemezdi, ki bir babam da yoktu.

Ama sanırım bunların hiçbiriyle alakası yoktu yaptıklarının. Emre eksikti ve bunu hissediyordu. Sanırım ailesi o küçük ama büyümek zorunda bırakılmış çocuğa yetemiyordu, yaralarını kapatamıyordu. O aç kalmıştı anne baba sevgisine. Kimsenin aklına gelmemişti onun yaralarını sarmak. Zaten kim anlardı ki yaraları olduğunu. Onları ustaca gizlemeyi çok iyi başarıyordu. Artık bana da açmıyordu yaralarını ve bu benim fazlasıyla canımı yakıyordu. Nasıl geçeceği hakkında hiçbir tahminim yoktu ama geçmeliydi, ona iyi gelen biri veya bir şey illa ki olmalıydı.

Görevli polis eşliğinde nezaretin önüne gelmiştik. Gözlerim parmaklıklar ardındaki çökmüş bedeni buldu. Çok... kötü görünüyordu. O an anladım bunun sebebini ve bunu geçirecek, ona şifa verecek şeyi bulmam gerektiğini. O bana yanımda dururken bile iyi gelirken benim elim armut toplayamazdı. Ona iyi gelemezsem bir şekilde yolunu bulmalıydım. Daha doğrusu onun ilacının formülünü bulmalıydım.

Gürkan abi geldi. Muhtemelen geldiğimizi diğer polislerden bir haber vermişti ya da bizi bekliyordu, bilmiyorum. Önemsemedim de zaten. Şu anda umurumda olan tek şey içerideki yorgun düşmüş bedendi. Yüzümü ona çevirdiğimde orada ne gördüyse polise kapıyı açması için başıyla işaret verdi. Ben de minnettarlığımı belirtircesine hafifçe başımı eğdim ve içeri girdim. İçeride bulunan bedenin hafifçe koluna dokunup "Emre!" diye seslendim. Sesimden mi tanıdı beni bilmiyorum ama üstüme atlarcasına sarıldı bana. Kısa bir şok dalgasının ardından ben de kollarımı onun bedenine doladım. Onu saçma sapan sözlerle avutmak istemedim o an. Çünkü bunun ne kadar can yaktığından haberim vardı. Üzgünseniz bile bu sizi daha çok üzüyordu. Gözlerimi kapadım, kokusunu içime çektim ve huzurun sesini dinlemeye çalıştım. Ben huzura onunla kavuşmuştum ama peki o? O benimle huzuru bulmuş muydu?

"Hadi, anlat bana. Ne oldu orada?" Aklı karışıktı. Anlayabiliyordum. Bu duyguları dibine kadar yaşamıştım çünkü.

"Ben senden çıktıktan sonra arabayla eve gittim. Sonra bir arkadaşım aradı gel içmeye gidelim, diye. Ben de kabul ettim. Gittim işte bi' bara. Sonra o içkiyi biraz fazla kaçırdı. Ben de sadece bir bardak içtiğim için çok fazla sarhoş değildim. Seni eve bırakayım, dedim. Tamam, dedi. Sonra arabayla onun evine doğru giderken öndeki arabaya çarptım. O olayı fazla abartınca da buraya düştük işte." diyerek başladığı konuşmayı sonlandırdı. Sarhoş muydu yoksa kazanın etkisiyle mi sersem sersem konuşuyordu, anlamamıştım.

"Bana inanıyorsun, değil mi abla?" diye konuştuğunda kalbim acımıştı. O bana hiçbir zaman abla demeyi kabul atmemişti ki.

"O nası' söz ablam? Tabii ki inanıyorum sana. Benim sana inanmamam gibi bir şey söz konusu olabilir mi?" diye konuşmuştum sesimi yumuşak bir tonda tutmaya çalışarak. Konuştuktan sonra onu kendimden uzaklaştırmış ve yüzünü ellerimin arasına almıştım. Gözlerim dolmuştu. Ona inanmayacağımı düşünüyordu ama öyle değildi. O ne yaparsa yapsın ben ona inanırdım. Benim ona inanmamam demek ona karşı olan güvenimi yitirmem demekti ve böyle bir şey mümkün olamazdı. Yani Emre bu kadar ileriye gidemezdi. En azından ben öyle düşünüyordum.

"Cansu." Gürkan abinin sesini duymamla yere doğru eğdiğim kafamı kaldırıp ona baktım. Kafasıyla dışarıyı işaret edince Emre'nin bir süre daha orada kalacağını anlamıştım. Kafamı 'tamam' anlamında sallayıp tekrardan Emre'ye çevirdim.

"Emre, şimdi benim gitmem gerekiyor. Üzerindeki şikayeti geri çekmeleri için karşı tarafı ikna edip geleceğim, tamam mı?"

Kafasını onaylar bir biçimde salladığında istemeye istemeye çıktım oradan. Nezaretlerin bulunduğu odadan da çıkınca Gürkan abiye döndüm.

"Abi, şikayet eden kişiyle görüşmek istiyorum. Nerede o?"

"Onlar demek istedin herhalde. Avukatlarını çoktan çağırmışlar ve tüm aile kaza yapan kişinin yanında."

Ben ona şaşkın şaşkın bakarken o önden ilerlemeye başladı. Üzerimdeki şoku kafamı iki yana sallayarak atlatıp ben de peşine takıldım. Murat abim yoktu, o önceden gitmiş olmalıydı.

Gürkan abi müdürün bulunduğu odaya girince ben de arkasından girip kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde günün ikinci şok dalgası üzerime çoktan salınmıştı.

Ben geldiiiiim.
Nasıldı?
Kısa oldu biliyorum ama idare edin. Yazıp hemen atmak istedim.

Bölümleri okuyan kişilere ithaf etmek istiyorum. Eğer istiyorsanız bu paragrafa yorum yapın pliizz.

Hadi ben tüyer.

Bilinmezin İçindeki Avukat (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin