13. Bölüm

424 24 6
                                    

Medya: Cansu Kabataş

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ballarım.

Yazım yanlışları için özür dilerim.

Başlıyoruzzz.

İyi okumalar.

Bir süre boyunca şaşkınlığımı üzerimden atamadım. Ne olmuştu öyle?

Bir süre daha öylece orada oturdum ama ardından bunun hiç de mantıklı bir karar olmadığına kanaat getirip indim. İndiğim anda bir bulanıklık gözlerimi esir alırken arabaya, yarısı olmayan, tutundum. Aynı zamanda başım dönüyor ve zonkluyordu.

Kendimi toparladığımı hissedince arabadan ayırdım elimi ve etrafa bakmaya başladım. Belki bana çarpan kişi arabamı biçmiş olabilirdi ama bana bir şey olmamıştı. Aksine fazlasıyla hızlı bir biçimde çarptığı için yaralanmış olabilirdi. Görünürde bir şey yoktu. Arabaya binip telefonumu ve torpidodan bir şişe açılmamış suyu aldım. Normalde arabalarımda her ihtimale karşı ilk yardım çantası bulundururdum ama arabanın arka tarafı tamamen pert durumda olduğu için ilk yardım çantası da yok olmuştu.

Arabadan çıkıp arazi alanda ilerlemeye başladım. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum ama düşüncelere daldığım anda başka bir yola saptığımı biliyordum. Aklımda 'bu kazayı insanlara, magazine ve en önemlisi arkadaşlarıma nasıl anlatacağım' sorusu kol gezerken bir yandan da bana çarpan kişinin yaralı olmaması için dua ediyordum. Biraz daha ilerlediğim zaman kısık bir şekilde inleme sesleri duymaya başladım. Anında durup seslere odaklandım. Sesin nereden geldiğini anlamasam da ne tarafta olduğunu algılayabiliyordum. Adımlarım kendiliğinden oraya yönelirken ettiğim duanın tutmadığını fark ettim.

Paramparça olmuş arabaya baktım ve biraz daha ilerleyip önünde durdum. Sabah oluşmayan vahşetin acısı mı çıkıyordu?

Derin bir nefes aldım. Sakin olmam gerektiğinin bilincindeydim. Ayrıca beynimin de benimle olması gerekiyordu.

Biraz daha ilerleyip arabanın içerisine göz gezdirdim. Bir adam vardı, sürücü koltuğunda oturuyordu ve kaşından kan akıyordu. Sanırım bilinci hala açıktı.

Boğazımı temizledim sesimin çatallı çıkmasını istemeyerek.

"Beyefendi, iyi misiniz?"

Sesimi duyunca gözlerini açıp bana baktı alaylı bir ifadeyle. Kaşlarımı çattım. Derdi neydi bu adamın? Buraya insan gibi ona yardım etmeye gelmiştim. Gidip pert olan arabamın derdine düşmemi mi istiyordu? Eğer öyleyse şu an sadece arabamı dert etmeyi ben de çok istiyordum ama salak bir kalbim vardı.

"Or'dan bakınca iyi gibi görünüyorum?"

Ses tonu da gözleri gibi alaycılık barındırıyordu.

"Gidebilirim?" deyip hafif arkamı döndüm. Telaşlı surat ifadesini görünce keyfim yerine gelmişti.

"Hayır, hayır. Gel ve buradan çıkmama yardım et."

"Biz hangi ara senin bana emir kipiyle cümle kurabileceğin kadar yakın olduk?" dedim yüzümü tekrar tamamen ona çevirirken.

"Ah, tamam. Gelip beni buradan çıkarır mısınız acaba hanımefendi?"

Küçük bir tebessüm kapladı yüzümü. Daha sonrasında her zamanki ciddiyetime bürünürken yanına yaklaştım.

"Bedeninizi hareket ettirebiliyor musunuz?"

Kafasını iki yana salladı. Bu kötüydü işte. Arabaya sıkışmıştı ve ben onu çıkaramazdım. Daha doğrusu eğer hareket ettirirsem ona bir şey yapabilirdim.

Bilinmezin İçindeki Avukat (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin