7. Bölüm

789 29 0
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. (Böyle giderse yakında sınır koymaya başlayacağım.)

Başlıyoruzzz.

İyi okumalar.

Yaklaşık 3 saat spor salonunda kaldıktan sonra odama çıkıp duş almıştım. Sonrasında da eve Esma gelmişti elinde istediğim Taştan Ailesi bilgileri ile. Ne kadar istemesem de incelemek durumunda kalmıştım o dosyayı ve yine hiç istemediğim, istemeyeceğim sonuçlar çıkmıştı karşıma. Biyolojik olarak tam 7 tane abim vardı. 7 ya 7. Bildiğin 7. Ha bir de bir adet kardeş. Bilmem kaç yaşında yapmışlar ki çocuk daha yeni 14 yaşına girmiş. O 7 abiye gelince 2'si yurt dışında kalıyormuş ve oradaki tekstil şirketi ve tekstil fabrikalarıyla ilgileniyorlarmış. Kalan 5'i ve 14 yaşındaki çocuk ebeveynleri ile beraber burada kalıyorlarmış. Benim takıldığım nokta şu: Benimle beraber tam olarak 9 çocuk doğurmuş bu kadın. Peki, hala nasıl hayatta kalmayı becerebilmiş ve turp gibi kalabilmiş? Yani gerçekten uzaktan bakan biri benden bile genç olduğunu düşünebilirdi, ki bunu asla ve katiyen istemiyordum. Neyse, şimdi de dizlerimde bilgisayarla yatağimda oturmuş yarın olacak davaya çalışıyordum neredeyse 1 saattir.

Aklımın dağılmaya başladığını fark edince aşağıya inmek için yatağımdan kalktım. Daha odamın kapısının yanına bile gelmemiştim ki kapı çalmaya başladı. Ben bir yandan söylenerek bir yandan da kapıdakinin inadına yavaş bir şekilde aşağıya inmeye başladım. Bu sırada zil hala çalmaya devam ediyordu ve sesi sinir bozucuydu. Kapıya geldiğimde kapıdakinin önemli bir kişi de olabileceğini düşünerek söylenmeyi bıraktım. Kapıyı açtığımda aslında düşüncelerimde çok çok yanıldığımın kanıtı olan kişinin gözleriyle kesişti gözlerim. Oflayarak arkamı dönüyordum ki arkasındaki kişiyle göz göze geldim ve beklemeden boynuna sardım kollarımı. O benim kollarımı aceleyle boynuna atışıma kıkırdarken benim de hafif bir gülümseme kaplamıştı yüzümü. Burnumu her zaman yaptığım gibi boynuna gömüp bana huzur veren o muazzam kokusunu içime çektim. Bu sırada onun kolları çoktan belimde yerini bulmuştu bile.

"Güzelim, donduk burada. Bizi içeri almayacak mısın?" diyerek beni daldığım düşünce okyanusundan çıkarmasa dalıp gittiğimi bile fark etmeyecektim. Bu sıralar çok düşünüyordum. Kollarım hala boynundaki yerini korurken ayaklarımı yavaşça beline doladım. O da yürümek istemediğimi anladı ve kucağında yer etmeme izin verdi.

"Eşek, yürüsene. Ne bekliyorsun?" deyince Emre'nin hala kapıda beklediğini anladım. Birkaç saniye daha öyle bekledikten sonra içeriye yürümeye başladık. Abimin kucağındayken oluşan sarsıntıların verdiği his hoşuma gittiği için biraz daha sarıldım beline. O da saçlarımı koklayıp saçlarımın üzerine hafif bir buse kondurdu. Beni mayıştıran sıcaklık ve kokuyla tam gözlerimi kapatmıştım ki Emre tarafından uyarıldım ve gözlerimi açıp koltuğa ne zaman oturduğumuzu sorgulamaya başladım. "Cansu, daha yeni geldik. Hemen uyumayacaksın değil mi?"

"Neden geldiniz?" diye sordum ağrıyan gözlerimi ovuştururken. Biraz bekleyince ne dediğimin farkına vardım ve ellerimi ağrıyan gözlerimden çekerek mavilerimi onun kahveyle karışık siyahlarına diktim.

"Daha doğrusu sen neden geldin?" Cümlemi bitirdiğimde sinirlenmiş gibi burnundan gülmüştü. "Pardon da benim abimden neyim eksik küçük hanım?" Gözlerimi ondan çektim ama hemen sonra ne dediğini idrak ettim ve tekrar ona çevirdim.

"Küçük hanım?" dedim soru dolu sesimle ve tek kaşımı kaldırarak. "Farkındaysan senden 1 yıl 4 ay büyüğüm. Bu durumda da sen küçük bey oluyorsun, tamam mı? Hem sadece yaş olarak değil boy olarak da senden uzunum zaten. O yüzden ağlayabilirsin canım." demiş ve sağ elimdeki uzun, takma, bordo tırnaklarıma çevirmiştim gözlerimi. Kendime kibirli kız havası vermeye çalışıyordum ama tabii ki kimse inanmıyordu.

Bilinmezin İçindeki Avukat (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin