Medya: Cansu Kabataş
Geç geldiği için özür dilerim. Kardeşimden su çiçeği kapmışım ve bu yüzden de çok kötü bir ruh haline girdim. Çünkü çok çirkindim. Gerçi hala çirkinim ama neysem,
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ballarım.
Yazım yanlışları için özür dilerim. Gördüğünüz yanlışları bildirin lütfen.
Başlıyoruzzz.
İyi okumalar.
"Haklısın, bir şey değişmeyecekti belki ama en azından kendimi suçlu hissetmeyecektim." Neye vurgu yapmak istediğini anlamıştım ama salağa yatmak o an daha mantıklı geldi.
Ben bunları söylerken boş arazide tekerlek sesleri yankılanmıştı. Kafamı seslerin geldiği yöne çevirdiğimde üç arabanın art arda geldiğini gördüm. "Tam zamanında." diye mırıldandım.
İlk arabadan Gürkan abi çıkarken ikinci ve üçüncü arabadan sağlık ekipleri indi. Sağlık ekipleri direkt olarak arabanın yanına giderken yanıma gelen Gürkan abiyi umursamadan ben de onlara doğru ilerledim durum hakkında bilgi vermek için.
"Hastanın durumu nedir?" diye bir soru yöneltti birisi.
"Sıkışmış ve sanırım çok derinde olmayacak şekilde sırtına parça batmış. Fazla kan kaybetmiş ve..." diyerek elimdeki telefondan saate bakmıştım. "... yaklaşık 30 dakikadır bu halde."
Daha devam edecektim ama onlar acil müdahale etmeleri gerektiğini anlamış ve hemen işlerini yapmaya başlamışlardı.
Korkuyla birkaç adım geri çekildim. Beynim yavaş yavaş gerçekleri yüzüme vuruyordu sanırsam. Ya benim yüzümden ona bir şey olursa? Ama bana söylememişti canının yandığını, benim suçum sayılmazdı ki.
Hayır, seni aptal. Senin yüzünden ölecek ölürse. Kendi abini bile yanında tutamamış olacaksın. Zaten kim senin gibi bir beyinsizin yanında durur ki?
Kafamı telaşla iki yana sallamaya başladım. Ölmeyecekti, ölemezdi.
Gözlerimi kapadım hızla. Şu an kriz geçirmenin hiç de sırası değildi. Onun hayatını kurtarmaları gerekiyorken bir de benimle uğraşamazlardı. Derin derin nefesler çektim içime sakinleşmek için.
Sakinleştiğimi anladığımda arkamı döndüm daha fazla psikolojimi bozacak bir şeyle karşılaşmamak adına.
Arkamı döndüğüm gibi beni izleyen bir adet Gürkan abi ile karşılaştım. Ne zamandan beri orada beni izlediğini bilmesem de krizin eşiğinden döndüğümü anlamamasını umdum. Adımlarım benden bağımsız olarak onun yanına ilerledi.
"Nasıl oldu kaza?"
"Ben dönüş yaparken ilk önce benimkini biçti nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde. Sonra da ben bir şey olmuştur diye buraya geldim. Öyle işte."
Biz birbirimizle bakışırken bir sağlık görevlisi "Hastayı arabadan çıkarmamız ve olabilecek en hızlı şekilde hastaneye yetiştirmemiz lazım ama yardımınız gerekiyor." dedi. Biz de ilk önce birbirimize bakıp daha sonra seri adımlarla onların yanına ilerledik.
Uzun bir sürenin ardından Poyraz'ı arabadan çıkarmış ve hastaneye yetiştirmeyi başarmıştık. Benim yüzümden ona bir şey olur diye ortalıkta bomba gibi geziyordum. Sinirliydim bana yalan söylediği için. Kendi sağlığından daha mı önemliydi benim gözümde havalı görünmesi? Anlamıyordum. Zaten insanları hiçbir zaman anlayamamıştım, onlar bunu daha da zorlaştırıyorlardı.
Koridorun başından gelen seslerle kafamı kaldırıp oraya odaklandım ama gördüklerim beni memnun etmedi. Arkamı dönüp gitmek istedim, aklıma bir anneye ve babaya hesap vereceğim gelmeseydi gidecektim de. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım ve Gürkan abinin yanına oturdum. Kolunun altına aldı beni hemen. Kafamı omzuna yasladım. Neden canım yanıyordu? O benim hiçbir şeyim değildi halbuki. Bir nefes daha çektim ciğerlerime. Düşüncelerden uzaklaşmam gerekiyordu.
"Kim benim kardeşime çarpan gerzek?" diye bir cümle işitti kulaklarım. Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. "Kimse kardeşinize çarpmadı beyefendi. Kardeşiniz bana çarptı." deyip ayağa kalktım. Bana hesap soracaklarını biliyordum ama haklı olurlar mıydı; orası muammaydı.
Bir erkeğin üzerime yürümesiyle irkildim. Ben daha ne olduğunu anlamadan birisi üzerime yürüyen adamın üzerine atladı. Kafamı çevirip kim olduğuna baktığımda abim olduğunu gördüm.
"Abi!?" diye bir şaşkınlık nidası döküldü ağzımdan ama bu abimin umurunda değildi. "Sen nasıl benim kardeşimin üzerine yürürsün?!" diye hem sayıklıyor hem de altındaki adamı dövüyordu.
Kafamı bu sefer de telaşla Gürkan abiye çevirdim. Öylece sırıtarak abimin adamı dövüşünü izliyordu. Adamın abilerine baktığımda onların da normalmiş gibi sakin bir şekilde kavgayı izlediğini gördüm. Kafamda soru işaretleri dönerken onları umursamadım.
"Ayırmak gibi bir düşünceniz var mı acaba?" diye bir soru ortaya attığımda Taştanların içinden biri "Onu neden bu kadar umursuyorsun? Daha doğrusu umurunda mı da umrundaymış havalarına giriyorsun?" dedi. Tabii ki umurumda değildi. Ayrıca ne saçmalıyordu bu muşmula surat?
"Umrumda olan senin o geri zekalı kardeşin değil tabii ki! Komalık olursa olan benim abime olacak!" demiştim cevap olarak. Etrafıma bakıp hala kimsenin kavgayı ayırmadığını görünce daha da sinirlenmiştim. "Artık ayıracak mısınız şunları?!" Benim bağırmamla herkes yeni yeni kendine gelmiş gibi silkelenmiş, daha sonra da abimleri ayırmaya girişmişlerdi.
Derin bir nefes alıp kendimi köşedeki hastane koltuklarının üzerine bıraktım. Evden çıkmadan önce üzerimi değiştirip tekrardan topuklu ayakkabı giymediğim için şükredecektim neredeyse. Gerçekten çok yorulmuştum. Bir an ayaklarımın sızladığını bile hissetmiştim.
Ben geldimmmm.
Nasılsınız? Bölüm nasıldı?
Beni sorarsanız iyi sayılırım. Mal kardeşimden su çiçeği kapmasaydım daha iyi olacaktım. Her tarafım yara içinde kaldı. Şaka gibi ya. Off.
Neysem. İyi akşamlar:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmezin İçindeki Avukat (Askıda)
ChickLitHer şey genç avukatın bir sosyal medya platformunda doğum lekesini göstermesiyle başladı. Genç avukat bunların nasıl ve ne zaman olduğuna bir anlam verememişti. Öyle ani olmuştu ki... Sanki her şey gerçekleşmek için o anı bekliyordu. Ani bir biçimde...