•2

460 30 76
                                    

Annesinin attığı pasta kreması tarifine bakarken nereden başlaması gerektiğini anlamaya çalışıyordu Kyungsoo. Günlerden Cumaydı ve yarın için küçük sürprizini hala batırmadan bitirmeye çalışıyordu. Jongin için çikolatalı pasta ve minik bir piknik sepeti hazırlayacaktı. Birlikte ormanlık bir alana giderler, yaptıkları atıştırmalıkları yer ve biraz sessizliğin tadını çıkarırlardı. İlk ayları için sade ama özel bir plandı.

Malzemeleri bir kasede toplamış mikser yardımıyla karıştırıyorken fırının alarmı ses verince hemen pişen kekine koşuşturdu. Yanması büyük felaket senaryosu yaşatırdı, buna hiç gerek yoktu kesinlikle.

Kyungsoo pastasını hazırladıktan sonra biraz daha süslemiş yer açtığı küçük buzdolabına yerleştirmişti. Her şey yolunda gidiyordu şimdilik. Yarın pastasıyla birlikte Jongin'in evine gidecek ona sürpriz yapacaktı. Ardından ikisi için tuttuğu eve giderlerdi belki. Evin arkası büyük bir yeşillik görüyordu, orası huzurlu bir kutlama için gayet uygun diye düşündü Kyungsoo.

Fakat tek problemi vardı ki o da iki gündür Jongin'e ulaşamıyordu. Hafta sonu dönüş yolculuğunda bu hafta çok yoğun olacağına dair bir şeyler söylemişti gerçi kendisine. Kyungsoo da rahatsız edip durmamak adına sabahları günaydın mesajı dışında yazmıyordu. Aslında bir kere aramayı denemişti fakat sekreteri açınca panikleyip kapatmıştı telefonu.

Sevgilisinin bu kadar yoğun çalışıyor olması onu üzüyordu. Kim bilir ne kadar yoruluyordur, yemeklerini geciktiriyor mudur yoksa, uykusunu iyi almalı diye düşünmekten kendini alamıyordu. Ara sıra yoğulukları olması tabi ki olağandı ama Kyungsoo hem çok özlüyor hem de dayanamıyordu Jongin'in yorulmasına.

Üstünde çok fazla yük taşıyor gibi hissediyordu. Sadece işi değil de hayatı boyunca ona yüklenen sorumluluklar, zorunluluklar yüzündendi belki de. Yüksek mevkide bulunan bir ailenin tek çocuğu olmak zordur diye düşündü Kyungsoo. Orta halli sevimli ailesine bir kez daha şükredeken buldu kendisini aniden.

Tabi ki de bunlar tamamen onun düşünceleriydi, Jongin kendi hayatını açmıyordu pek fazla. Yani şimdilik. Zamanla birbirlerine daha çok güvenecekler ve ne yaşarlarsa yaşasınlar günün sonunda sıkıca sarılarak tüm zorlukları birlikte aşacaklardı. En azından Kyungsoo buna inanıyordu.

Küçük omega düşüncelerinde hapsolmuşken kapısının çalmasıyla irkildi. Saat geç olmuştu ve beklediği kimse yoktu. Kapı deliğinden baktığında merakı sona ermiş biraz da rahatlamayla geri çekilip kapıyı açmıştı.

"Saatlerce bekleyeceğim sandım kapıda Kyungsoo! Nerde kaldın?"

Vefalı arkadaşı Baekhyun'du tabii.

"Gerçekten üzgünüm gecenin bu vaktinde kim olduğunu bilmediğim birisine kapıyı daha hızlı açmadığım için."
Kyungsoo sarkastik bir şekilde cevaplamıştı.

Baekhyun umursamadan ayakkabılarını çıkarıp bir kenara fırlatmıştı. "Buraya gelene kadar öleceğim sandım. Tüm gün kütüphanede ders çalıştım ve uyuyakalmışım, üstüme kilitleyeceklerdi az kalsın."

Kyungsoo duyduklarına minik bir kahkaha atmış fırlatılan ayakkabıları düzenle yerleştirmişti.

"Uyumak için gittiğini bilmiyoruz sanki."

Baekhyun göz devirse de kendisi de bu yüzden gittiğini biliyordu. Yumuşak koltuğa vücudunu bıraktığında sesli bir oh çekmişti. Masaya yatmaktan beli tutulduğunun farkına şimdi varıyordu. "Evdekilerin sesini dinlemektense kütüphanede uyurum daha iyi."

Aile evi gerçekten fiyaskoydu Baekhyun için. Kendisi dışında üçüz küçük kardeşleri vardı. Üçüz ve hepsi de erkek...

Kyungsoo yanına yerleşirken anlayışla kafasını salladı. "Aç mısın? Bir şeyler hazırlayabilirim." Daha cevap gelmeden karın gurultusunu işittiğinde ikisi de kahkaha atmıştı. Kyungsoo ayaklanırken Baekhyun da peşinden gelmiş mutfak tezgahına oturmuştu.

toxic obsession : kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin