●•Keyifli Okumalar•●
☆Hayallerim tutsaydı, elimden alıp götürseydi toz pembe diyarlara☆
Arkadaşlarım ile vakit geçirmek güzeldi. Yine de bazen çekilmez olabilmelerine rağmen. Sibel, Sefa'nın da içine kuşku düşürmüş Efe ile aramda bir şey olabilme ihtimalini düşünüyordu. Gerçekten kafayı yemişlerdi. Ne kadar inkar edersem edeyim kimsenin düşüncelerini engelleyemezdim. Sibel bir saat sonra eve gitmişti. Eve gitmek istemesem de gitmek zorundaydım. Biraz daha oturup Sefa'nın öğütlerini dinlemiş ve üniversite okurken daha çok özgür olacağımdan ve aileden uzak kalırsam daha iyi olacağımdan bahsediyordu. Evet, başka şehre tercih yapacaktım. Artık ayaklarının altından çekilecek nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşamalarına göz yumacaktım.
Bazı insanları haddinden fazla düşünmek ya da önem vermek sadece yoruyordu.
Sefa’nın yanından ayrıldıktan sonra eve girdim sessizce. Salona baktığımda babam evdeydi. Şaşırdım. Anneme sarılmış birlikte televizyona bakıyorlardı. Bir süre onları izledim. Bu ailede tam olarak hangi noktada olduğumu kestiremiyordum. Bu ikisinin yaşadıklarını tam olarak anlamıyordum.
Babam, anemin saçına bir öpücük kondurdu. “Senin canın yanarken benim de canım yanar,” dedi. Gözlerimi devirdim.
Annem hemen yumuşamış pamuk gibi olmuştu. Daha bugün annem ile bu adamın ona yaptıkları için tartışmıştık. Omzundaki morartı hala dururken bunları söylemesi, bozuk olan sinirlerimi iyice bozdu.
Gözlerim yanmaya başladı, ağzıma tuzlu tat geldiğinde daha fazla dayanamayarak odama gittim. Odanın ışığını bile yakma gereği duymadan yatağıma yüz üstü yatıp tek sığınağım olan yastığımı alıp hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Sesimin çıkmamasına dikkat ederek yastığımı daha çok ağzıma bastırdım.
Terk edilmiş bir kule gibiyim. Kırık dökük parçalarım, hepsini bir arada toplamaya mecalim yok. İçimin yangını yavaş yavaş küllere dönüştürecek tüm bedenimi.
Karmakarışığım.
Bir girdabın içine düştüm. Hayallerim tutsaydı elimden alıp götürseydi toz pembe diyarlara... Zaten mutsuzluğumuzun sebebi yaşayamadığımız hayatımız değil mi?
Ağlayarak uykuya daldığımı fark ettim. Telefonumun ışığı yanıyordu, daha sonra saate baktığımda iki saat uyuduğumu anladım oysaki beş dakika gibi gelmişti. Başım çatlıyordu. Uykuma tekrar döndüm. Tam kendimden geçerken telefonuma bildirim sesi geldi. Kafamda alarm sesleri çalmaya başladı çünkü genelde kimse bana gecenin bir vaktinde iki tane mesaj atmazdı. Sibel ve Sefa dışında. Onlarla da bugün birlikteydim zaten. Telefonuma gelen mesajları açtım.
“Tesadüfleri sevmeye başladım ama bu kez kırdı çünkü karşıma çıkarmadı seni.”
“Peki, sen sever misin?”
Mesajlara şaşkınlıkla bakıyor kimin gönderdiğini anlamaya çalışıyordum. Cümle beynimde dönüp dolaşırken sürekli aklım tekrar ediyordu. Bir dakika bu numara bende kayıtlıydı. Karanlıktaki Kurtarıcım... Karanlıktaki kurtarıcım mı? O da kim?
“Uyumadığını biliyorum.”
Ne? Odamda kamera mı var? Hemen odamın ışığını açıp etrafı kontrol etmeye başladım ama görünürde yoktu. Zaten bizim eve pek gelende olmazdı, babam yüzünden çünkü kimseyle anlaşamaz ve misafirde sevmezdi. Telefonuma bir bildirim daha geldi. Korkarak açtım.
“Sadece tahmin etmiştim.”
Odam da kamera aradığımı nereden biliyor? Bu kez ışığı kapattım. Karanlıkta kalmak daha iyiydi. Hangi mendebur bana mesaj atıyordu? Bu mesaj beynime balyoz misali vurmuştu sanki. Beynim uyuşmuş, endişe duymaktan midem bulanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Işığın İçindeki Karanlık
Novela JuvenilBiraz hızlı yürümeye başladım. Ne tarafa gittiğimi bile bilmiyordum sadece yağmur hafifleyene kadar bekleyecek bir yer arama çapasına girdim. "Tamda yürüyüşe çıkacak zamanı bulmuşum. Aman ne güzel!" Ellerimle saçlarımı kapattım. Önümü zar zor görme...