Aydınlığın ve Karanlığın Hikayesi
Alisya ve Pamir'in yolları, sıradan bir karşılaşmanın ötesinde, kaderin bir oyunu gibi kesişir. Kaderin onlara sunduğu tesadüflerle bir araya gelirken birbirlerinden kopamayacak noktadadır. Onların hikâyesi, tutku v...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
●•Keyifli Okumalar•● ☆Sevildiğini zannettikten sonra aslında hiç sevilmediğini anlamakta acıtıyor☆
Kafenin içi sığamayacağım kadar dar olduğunu fark ettim, içerisi beni boğarken göğsümün ortasında bir yer acıyordu sanki. Belli bir yaşanmışlıktan, belki yaşayamadıklarımdan ya da bana yaşattıklarından mıdır nedir, sevgi de ölüyormuşta üzerine toprak atılacak cesedi bulunmuyormuş zamanla. Yüreğim vücuduma dar geliyor gibi hissediyordum.
Hayır, hayır hazır değilim bu ana; ne karşılaşmaya ne de yüzleşmeye. Hep yaptığım gibi yine yüzleşmekten kaçıyordum ya da kendimden. Kaçmak çözüm değildi ama yıllarca da ailemin durumundan kaçmaya huy edinmiş biri bir başkasından nasıl kaçmasın? Peki neden kaçıyordum? Alıştığım için mi ya da korktuğum için mi? Zaten ilk fırsatta olanlar tokat gibi yüzüme çarpılmıyor muydu? Benim kabahatim eğlenmek için gece dışarı çıkmak mıydı? Nereden bilebilirdim ki insanların bu kadar fesat, kötü olabileceğini. Kendi çıkarları için bir başkasına zarar verebileceğini nereden bilebilirdim, gittiğim bir yerde meyve suyuma ilaç atıp bana zarar vermeyi düşünürlerken sonra bir silahlı çatışmanın ortasında bulunacağımı nereden bilebilirdim?
İçime atmaktan tükendiğimi hissediyorum ama ne değişecek diyordu zihnim. Ne değişecek? Karşındaki anlayacak mıydı hissettiklerimi? Zaten anlasaydı yapar mıydı?
Hala o gecenin yaşanmışlıklarını üzerimden atamamış ve hala tehlikede olma ihtimalim varken yüzleşemezdim. Yapamazdım. Belki de gidip hesap sormam gerekiyordu ya da suratına bir tokat yapıştırmam. Ne değişecekti ki? Ne o gece yaşanmamış olacaktı ne de karşımda ki pişman olacaktı? Hiçbiri olmayacaktı.
Murat'ı görünce o geceye gitmişti zihnim, o gece yaşadığım anılarım pek parlak değildi ama onun bana yaptıkları bir ayna kadar pürüzsüzdü.
Yüzüne baktığımda, gözlerim gözleriyle buluştuğunda sessizce durup izliyordum. Kaşlarım çatıldı. Suratı dağılmıştı resmen; bir gözü mor, kaşı ve dudağı patlamış, kolu ise sargıdaydı. Ona acıdığım falan yoktu sadece kimin yaptığını merak ettim ve o anda bakışlarım Sibel'e kaydı. Sibel de ona baktığımı anlamış olacak ki bana döndü. İkimizde afallamış ne yapmamız gerektiğini kestiremiyorduk ama arkadaşım benden önce toparlandı.
"Bunların burada ne işi var?" dedi sanki bana değilde kendine söyler gibi mırıldanmıştı. Murat ve yanındaki iki yalaka bakışlarımızdan rahatsız, bir masaya geçtiler. Hala aklım almıyordu. Bu yüzsüzlüğün kaçıncı seviyesiydi. Evet, artık yüzsüzlüğün bile bir seviyesi vardı ve bunların ileri seviye olduklarına karar kıldım.