Expressodan bir yudum aldı,
"Öff... Benim kahveme benzemiyor. Telveli, köpüklü kahvemin tadını hiçbiri vermiyor. Ah! Hele birde fincanda pişse..."
Elindeki dergiye baktı, Eyfel Kulesi'nin tarihini anlatan yazıyı hızlıca okumayabaşladı, yarısını geçince durdu. Biz yapamıyoruz dedi içinden. Antakya, Harranve Pamfilya'dan Bosporos'a kadar uzanan toprakları sıksan tarihin nefesi patdiye çıkacak.
"Acaba antik medeniyetler mi, yoksa biz mi siyah bir perdenin gerisine çekildik? Biri çıkıp o perdeyi çekiverse ... "
Yüzünü çevirdiği camda sisli bir buğu oluştu ve hemen gitti. Sanki ona iki kocaman göz bakmıştı.
Paris sabahı güneşliydi o gün. Dışardan kuvvetle vuran ışığa bakmaya çalıştı. Cam yanıyordu sanki.
"Kalk yüzünü yıka oğlum. " dedi kendi kendine.
Diğer köşeye, önünde oturduğu pencerenin diğer köşesinden aşağıya baktı. Sağ tarafta 777 kilometre boyunca akıp giden Sein nehrinin ötesinde ki Şanzelize Caddesi'ne yürüyen insanların, ağaçların önlerinde ki banklarda oturan çiftlerin, aşıkların ve her yaştan insanın gözlerini çevirdikleri tarafa doğru baktı, Eyfel Kulesi uzanıyordu gökyüzüne...
Camı açmayı geçirdi içinden, sonra vazgeçti.
Kaldığı otel nehrin en yakın noktasında idi, pencereyi açınca genzine yapışıp kalan tatlı ve yosunlu su kokusu odanın içine de siniyordu. Hoşuna gitmiyordu o koku.
Bakışlarını tekrar aşağıda ki caddeye indirdi, gerilerde, Louvre Müzesine yakın tarafta olan Place de la Concorde yani Konkord Meydanı'na doğru hızla pedal çeviren bisiklet sürücülerini izledi biraz. Bazen durup nefesleniyor, bazen kaldırımın kenarında açtıkları tablalarda Eyfel Kulesi biblolarının sallandığı anahtarlıkları satan adamlarla konuşuyorlardı.
"Hazırlanmalıyım ... "
Üniversite Hastanesinde, Profesör Doktor Madam Bisset ile görüşecek ve faaliyete geçen Sağlık Merkezi hakkında bilgiler verecekti ona. Doktor Bisset ile daha önce gezdirdiği gruplardan birinde tanışmışlardı. Almanya, İspanya, İsveç gibi ülkelerde de tanıdığı doktorlarla görüşmüştü. Bu bir pazarlama yoluydu, sözlü pazarlama. Hatta birçoğuna mini seminerler bile vermişti.
"Ah madam Bisset, hiç istemiyorum... Sizi görmeyi istemiyorum ama. " diye düşünmüştü Paris'e gelirken.
Böyle düşünmesine sebep, yaptıkları o gezi boyunca peşinden ayrılmayışı idi. Kaç kere aradı? "Hatırlamıyorum ... " dedi içinden.
Kadın kendi kendine onunla flört etmişti, koluna girmeler, odasına aniden gelmeler onu dinlerken yüzünü onun yüzüne iyice yaklaştırması ve benzer hareketler gurupta ki insanların bile dikkatinden kaçmamış aynı hastanede birlikte çalıştıkları başka bir doktor,
"Madam sizinle flört etmeye çalışıyor Hakan Bey. " diyerek de gülmüştü.
Dün telefonu açınca kadının ilk kurduğu cümle
"Akşam yemeğe bekliyorum Hakan Beyciyim. " olmuştu.
Çok da kibar bir bayandı madam.
"Çapkın kibar ve ince sesli madam. " diyerek gülümsedi kendi kendine.
Az sonra, telefonun sesiyle irkildi birden. Arayan "Kuzum. " yazıyordu ekranda.