Arkadaşlar merak etmeyin ölmedim. Sadece beynim çalışmayı unuttu.
" Emin misin?"
Mi Soo kafasını salladı. Elindeki şapkanın içini çevirdi.
" Bakın işte burada ismi yazıyor."
İç taraftaki etiketi gösterdi. Dikilmiş Hae Chan yazısına baktık. Yoon Hee ile göz göze geldik. Eğer o yaşıyorsa diğerleri?
" Peki bu şapka buraya nasıl geldi?"
Jake bizden çok kendine sormuştu. Şapkayı geri aldı.
" Bu şimdilik bende kalıyor. Mi Soo sende bir yere ayrılmıyorsun. Bu işi ben halledeceğim."
Kapıdan çıkacakken bende hareketlendim. Jake bunu fark edince bana döndü.
" Sen nereye?"
" Bende geleceğim."
Kafasını iki yana salladı.
" Hiç sanmıyorum."
" Ama.."
" İtiraz kabul etmiyorum. Kızlarla birlikte oturun ya da ne istiyorsan. Ama bu olaya karışmak yok."
" Merak etme Jake. Sora bana emanet."
Yoon Hee kolumdan tutup kendine çekti. Ona anlamsız bir şekilde bakarken o ise gülümseyerek Jake'e bakıyordu. Jake ikna olmuş olacak ki bir şey demeden çıktı.
Kapı üzerime kapanınca Yoon Hee'ye döndüm.
" Delirdin mi sen?"
" Tabii ki delirmedim. Asıl deliren sensin galiba Sora. Jake'e bununla alakan olduğunu nasıl açıklayacaksın."
" Her şeyi ona da anlatırım. "
Yoon Hee gözlerini devirip salona yürümeye başladı. Peşinden giderken kaşlarımı çattım.
" O göz devirmesi de neydi?"
Sesi normalden yüksek çıkmaya başladı. Sözlerinde hafif alay var gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
color of blood
Fanfic" Hayır, hayır, hayır.. Lütfen ölme lütfen ölme.." Kanlar içindeki bedeni sıkıca tuttum. Kalbine saplanmış kazığa bakmamaya çalışıyordum. Göz yaşlarımın bulanıklaştırdığı gözlerimi silmek istedim ancak yerini hemen yenileri alıyordu. " Jake lütfe...