" Mi Soo! Mi Soo neredesin?!"
Koşmayı bırakıp çok sesli olmamasına özen göstererek Mi Soo' ya seslendim. Ancak baykuş sesleri ve kendi sesimin yankısı dışında başka bir karşılık alamıyordum. Bir ağaca dayanıp soluklandım.
Doğrulurken bir anlığına önümden bir gölge geçer gibi oldu. Sol tarafıma hızla dönerken bu sefer gizemli gölge diğer tarafımda hissedildi. Kafamı ne tarafa çevirsem tam tersi taraftan geçerken gölgeler ile birlikte fısıltılar da çoğaldı.
Fısıltılara dayanmak zor olduğu için kulaklarımı kapatıp gölgelerden kaçmak için geri geri yürümeye başladım. Bir süre sonra sesleri kontrol etmek için ellerimi kulaklarımdan çektim. Susmuşlardı.
Gölgelerin de artık burada olmadığını görünce durmak istedim. Ancak son attığım adımla birlikte ayağım boşluğa denk geldi ve kendimi çalıların arasında yuvarlanırken buldum.
***
Birinin beni sarstığını hissederek gözlerimi açtım. Daha doğrusu açmaya çalıştım. Hava tamamen aydınlık değildi ama karanlık da değildi. Yine de beklemediğim parlaklık gözlerimi kamaştırmıştı. Kulağıma uğultu şeklinde gelen ses bir süre sonra netlik kazanmaya başladı.
" Nerede bela musibet Sora orada. Uyan artık.. "
" Bong-yi.. Sen misin?"
" Yok Sunghoon' um. Kime benziyorum oradan.. "
Bong-yi söylenirken bir yandan da elini uzatıp kalkmama yardım etti. Üzerimi temizlerken Bong-yi konuşmaya devam etti.
" Mi Soo nerede? Dur sen söyleme ben tahmin edeyim. Mmm şu an evinde ve huzurla uyuyor."
Kafamı iki yana salladım.
" Maalesef.."
Elini dizine vurdu.
" Tüh ya. En azından denedim. Haline bakılırsa sen uzun süredir burada yatıyorsun. Fark edilmeden kasabaya geri dönelim."
" Mi Soo' yu almadan mı?"
" Ona da biz bir şey düşüneceğiz. Sen Yoon Hee'nin yanına gidiyorsun."
Yoon Hee tamamen aklımdan çıkmıştı. Gerçi baygın yatarken düşünmem mümkün değildi ama olsun.
" Durumu nasıl şimdi?"
" Ateşini zor düşürdük ama uyanmadı. Bizimkiler seni gece boyunca aramışlar ama bulamamışlar. Mecbur bana gelmek zorunda kaldılar. Bulamamaları çok normal çünkü sınırı çoktan geçmişsin."
" Ee sen?"
" Onlar geçemez ben geçerim. Şimdi. Gidiyoruz."
Cümlesini bitirince gitmek için bir adım atmıştı ki aniden durdu.
" Kahretsin. Sessiz ol ve şuraya geç."
Çalı yığının arkasına geçerken düştüğüm geniş çukurun hemen üst kısmından sesler gelmeye başladı.
" Seungmin yetmezmiş gibi bir de küçük kız kardeşi çıktı. Ne yapacağız?"
Bu önceden duyduğum bir sesti. İsmini hatırlayamadım da kurt ekibinden birine ait olduğunu biliyordum. Demek Mi Soo onların elindeydi.
" İkisinin de işini bitireceğiz. Dolunaya saatlerimiz kaldı."
Ah bu sesin sahibini kesinlikle tanıyordum. Minho. Panikle Bong-yi'ye baktım. Duyduklarından hiç mutlu gözükmüyordu. Ayak sesleri ilerlerken Bong-yi hafifçe kafasını kaldırdı. Sonra da bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
color of blood
Fanfic" Hayır, hayır, hayır.. Lütfen ölme lütfen ölme.." Kanlar içindeki bedeni sıkıca tuttum. Kalbine saplanmış kazığa bakmamaya çalışıyordum. Göz yaşlarımın bulanıklaştırdığı gözlerimi silmek istedim ancak yerini hemen yenileri alıyordu. " Jake lütfe...