" Kayalıkların orada iki kişiyi konuşurken gördüm. Biraz tartışıyor gibi duruyorlardı. Beni fark etmeleri mümkün olmadığı için saklandığım yerden hafifçe ileri çıktım. Aniden ikisi de beni hissetmiş gibi kafasını benim olduğum tarafa çevirdi.
Gözükmediğime yüzde yüz eminken aklımın bana bir oyun oynadığını düşündüğüm bir olay oldu. Ensemde bir nefes hissettim ve gözümü açtığım an Şef Heeseung yanımdaydı.
Bir eli silahındaydı ve çatık kaşları ile bana bakıyordu. Şaşkın bakışlarımı umursamadı. Burada ne aradığımı sorarken şüpheli gözükmemeye çalıştım. Gezintiye çıktığımı söyledim ancak bu onu tatmin etmemiş gözüküyordu. Bundan sonra gitmeme izin verdi.
Tartıştığı kişi her kimse ortadan kaybolmuştu. Yüzünü göremeyecek kadar uzaktaydım. Beni nasıl fark ettiklerini ya da yanıma beş saniye içinde nasıl geldiğini açıklayamıyordum.
Shin' in mektubunda bahsettiği garipliklerden biri de buydu. Gözümle görmeden bunun gerçek olmasına imkan vermemiştim. Ama gerçekti.
Şef gittikten sonra dalgaların vurduğu kayalara baktım. Biri buraya düşmüş olsa muhtemelen kurtulamazdı. Ama öylece düşülecek bir yer değildi.
Shin' in gördüğü mağaraları ben de görmüştüm. Oraya gidilecek yalnızca bir yol vardı. Kayaların üzerinde düşmeden yürümek. Dalgalar buna pek izin vermese de.
Buradan sonra kütüphaneye gittim. Pek alışılmadık bir şey yoktu. Yalnızca karıştırdığım kitapların arasından bir resim çıktı. Kütüphanenin sahibi olan Jake' e aitti. Resim başka bir zamanda çekilmiş gibiydi. Eskimiş ve yıpranmıştı.
Adamı daha yeni karşımda görmesem yıllar önce çekilmiş olduğunu düşünürdüm. Birkaç farklılık vardı tabii. Aşağıya resmi yapıştırıyorum ki iyice anlaşılsın.
Daha araştırılacak çok yer var ancak gözler üzerimde iken bu pek mümkün gözükmüyor. Bu yüzden ufak bir ara vereceğim. Bugün anormal gözükecek bir şey yapmayacağım.
Aradan sonra yapacağım ilk iş ormana gitmek olacak. Her gece duyduğum kurt seslerinden dolayı -karşılaşmak bile istemiyorum - sabah erkenden gidip geç vakte kalmadan dönecektim. Ki burada hava erkenden kararıyor. "
Yapıştırdığı resmi yerinden çıkardım. Gerçekten bu Jake' ti. Saçları şimdikinden farklı olsa da yüzündeki ifade ile aynı Jake idi.
Kapı hızla vurulunca sıçradım. Resmi cebime atıp hazır olan çantamı sırtıma taktım.
" Geldiiim."
Kapıyı açtığımda karşı duvara yaslanmış Jake ile karşılaştım. Dünkü kıyafetlerin tam tersi bir şekilde giyinmişti. Oduncu gömleğinin içine giydiği gri tişörtünün üstünde bir kolye sallanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
color of blood
Fanfic" Hayır, hayır, hayır.. Lütfen ölme lütfen ölme.." Kanlar içindeki bedeni sıkıca tuttum. Kalbine saplanmış kazığa bakmamaya çalışıyordum. Göz yaşlarımın bulanıklaştırdığı gözlerimi silmek istedim ancak yerini hemen yenileri alıyordu. " Jake lütfe...