Neden? bölüm I(c)

23 2 17
                                    

O günden sonra ailemden sonra hayatıma iki kişi dahil olmuştu. Biri sendin, şimdilik hayalinle oyalanıyordum, diğeri Sona Hanım. Yani sanat dünyasının duayeni Sona Sultanlı. İtiraf edeyim ki önceleri onu bana çeken ulaşılmazlığı, sanatçı kimliği olsa da, sonralar onun kişiliği, kadınlığı, anneliğiydi. Onunla konuştukça ona daha da yaklaşıyor kendim de bilmeden annemin yerine koymaya başladığımın farkına varmıyordum.

Her şeyime karışan, işimi küçümseyen, sokaklarda haber kovalayışımla dalga geçen, evlenince çalışmama müsade edilmeyeceğini sürekli yineleyen bir annem vardı. Çocukluğumda bile beşinci kız olarak dünyaya gelişimden ne kadar memnuniyetsizlik duyduğundan konuşurken,

'Allahtan beni fazla incitmedin, ablan baktı sana, o yüzden uçarı, haşarı, kimseyi dinlemeyen bir yapın var ." diyordu.

Annem beni doğurduktan sonra bir müddet kucağına almamış. Benden on yaş büyük ablam ilgilenmiş benimle altımı değişmiş, su, mama vermiş, ağlayınca uyutmuş.

'Annen hasta demiş, babam, iyileşsin ona kadar sen ilgilen kardeşinle "demiş. Bir kaç ay okula bile gitmemiş. Babannem duruma el koyunca annem artık korkusundan mı (babannemden çekinirmiş, babam öyle söylerdi her sohbet açıldığında) nedense benimle ilgilenmeye başlamış. Önceleri, doğum sonrası depresyon yaşadığını iki haftaya falan geçeceğini söylemişler. Fakat uzun sürünce pospartum adlı hastalığa yakalandığını. Ailesinin- yakınlarının onunla ve çocukla ilgilenmesi gerektiğini, aksi taktirde cocuğa veya kendine bile zarar verebileceğini söylemişler. Babannem gelip bize yerleşmek zorunda kalmış.

Beş kız çocuğu olan annem, babamın ilgisizliğinden ve buna benim sebep olduğundan konuşurdu sonralar.

"Art arda kız doğurduğunun sorumlusu olarak suçlanınca olmuş bütün bunlar. Enteresan olan odur ki babam bu erkek çocuk sevdasını bizim yanımıza dile getirmezken, annem her oturup kalktığında, her nefes alışında
'Beş kızdansa bir kör oğlum olsaydı' derdi ve bu da en çok benim ağrıma
giderdi. Ablalarımın umrunda olmayan bu durum benim derdim olmuştu.

Kendimi dışlanmış gibi hissediyor, hep bir gün bu evden gideceğimin hayalini kurardım. İnsanların hayatlarını müşahide eder, yaşam tarzlarını, yaşam şekillerini, evdeki ilişkilerini araştırırdım.

Pencereden komşuları, sokakta oynayan çocukları, anne kız ilişkilerini izlerdim.
Bu aktiviteme erkek çocukları dahil değildi. Belki de bir gazeteci olma isteğim bundandı. Bu şekilde herkesin hayatına girip çıkabilecek, nasıl yaşadıklarını çocuklarıyla, özellikle, kız çocuklarıyla nasıl ilişki kurduklarını anlayabilecektim. Belki de bu yolla benim ne bir ilk, ne de son olduğum gerçeği ile karşılaşacak rahatlayacaktım.
Bunu öğrenirsem, yaşarsam ailemden, özellikle annemden nefret etmeyecektim.
Okurken bunları neden bana söylemedin diye bilirsin. Sorsaydın konuşurdum belki içimdeki öfkenin, hıncın nedenini.

Seni tanıdığım gün onlardan o erkeklerden biri olmadığına inanmak istemiştim. Tüm bunlara rağmen seni bana çeken doğal çekime karşı gelmedim, gelemedim. Senin onlardan olmadığına inandırdım kendimi.

O günden sonra otobüs durağında hep karşılaşmaya başladım seninle. (Bu arada Nergis evlerine gittikten sonra biriyle nişanlanmış geri gelip bir kaç gün kaldıktan sonra işten ayrılmış dolayısı ile ev arkadaşım olmaktan çıkmıştı. Ben de kazancım bir ev geçindirmeye yetmediğinden, annemin ve erkek kardeşimin alaycı bakışları altında tıpış tıpış evimize dönmüştüm.)

Bana olan ilginden bunun artık bir tesadüf olmadığını, bilerek ve isteyerek beni beklediğini fark ettim. Artık işe beraber gidiyor, yol boyunca işimizden, karşılaştıklarımız eğlenceli durumlar üzerine konuşuyorduk. Bu durum bizi bir birimize fazlaca yaklaştırmıştı. Otobüsün kalabalğında neredeyse birbirimize tutunuyor, nefeslerimiz bir birine değiyordu konuşurken. Yol arkadaşlığımız bir alışkanlığa dönüşmüştü.

Birimiz geç kaldığımızda öbürümüz onu bekliyor, nerede kaldık diye arıyorduk bir birimizi. Birimiz diğerine uygun haber yakaladığımızda ona haber veriyor, nasıl oldu diye sormayı ihmal etmiyorduk. Biri birimizle uyumlu olmamızın kavga etmememizin belki de bir nedeni aynı gazetelerde aynı alanlarda olmamamızdı. Ben ...gazetesinin medeniyyet köşe yazarı, sen .... qazetesinin ekonomi. Sen daha resmi takılırdın, ben duygusal. Öyle diyorduk bir birimize hatırlıyor musun?

Bana "sen benim dışarı vuramadığım duygularımsın "diyordun.

Bense sana "sen de benim çözemediğim havuz problemlerimin cevabı."

Öyle konuşurdun ki ayran hayran dinlerdim seni. Hep beni bir roman veya hikaye yazmam için teşfik ederdin.

'Geniş bir hayal dünyan var, yazmayı dene, bence birleştir bu dinlediğin hayat hikayelerini, harmanla, bir roman yaz, söz veriyorum ilk okuyucun ben olacağım' derdin. Bak yine seni dinledim, hep olduğu gibi, yazıyorum işte. Her şey senin istediğin gibi fakat sözünü tutup tutmayacağını bilmiyorum. Okuyacak mısın, okumayacak mısın onu da bilmiyorum. Artık ne sen o sen, ne ben o benim."

Neden?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin