NEDEN? Sona Sultanlı I

10 2 6
                                    

   Diğer defteri alıp koltuğa geçti. Hikayeyi okudukça Yeter'i yeni tanıdığı günlere gidiyor, o günleri her ayrıntısına kadar yeniden yaşıyordu. Her sayfa genç Yeter'ın mutlu ve kaygısız, mesleğine aşık günlerini hatırlatıyordu. Gençliğinin verdiği coşkuyla geçirdiği hiss ve heyecanı uzun zaman sonra ince ayrıntısına kadar böyle güzel yazabilmesi, geçirdiği her anın nasıl derinden yaşandığının belirtisiydi.

"Neden?"den:

"Sona Hanım'ın adresini ve telefonunu bulmak kolay oldu. Onunla telefonla konuşup bir kaç gün önce asansörde tanıştığımızı, onunla sohbet etmek, bilgilerinden yararlanmak istediğimi, bana çocukluğumu hatırlattığını söyleyip, aynı zamanda ondan bir ricada bulunmak istediğimi de ilave edince, bir az düşünüp sana bildiririm' diye benden telefon numaramı istemiş, karar verdikten sonra kendisinin  haber vereceğini söyleyip kapatmıştı.

Ben de onunla konuşabilme fırsatına erişebildiğim ve içimden bir sesin beni kabul edeceğini söylediği için iş yerime dönmüştüm. Sinanla bunun tartışmasını yaparken de "görüşebiliriz " mesajı gelmişti.

Sinan otuzlu yaşlarında güleryüzlü, sevecen bir adamdı. Bayağı yakışıklı, aynı zamanda tatlı biriydi. Kara, kısa saçları, hilal bıyıklarıyla tam bir Türk erkeğiydi. Hem şakacıl, bir o kadar da ciddiydi. Evli, güzel karısı, bir yaşında  oğlu, üç yaşında tatlı bir kızı vardı. Diğer oda arkadaşım, ortayaşlı bir kadın olan Mihriban Hanımdı. Adının tam aksi biriydi. Ciddi, tam bir işkolik, yüzü sirkesatan bir görünümü vardı. Sinan'a göre göründüğü gibi biri değildi. 

"O aksi suratının arkasında gayet tatlı ve ismi gibi mihriban bir kadın var." derdi. Sinan kadınla benden önce tanışıyordu haliyle. O yüzden ona ve hislerine güvenmek zorundaydım. Mihriban Hanım odadayken fazla konuşamaz, sessizlikten sıkılırdık. Ara sıra Sinan'ın yaptığı şakalara dudakucu gülümsemesi dışında odada yokmuş gibiydi. Hep bilgisayarının başında yazısını yazar, arada çıkp gider, yine gelir, selam verir, selam alır, bir de hava bulutlu olunca şikayet ederdi 'böyle havalarda canı sıkılır' diye. (Oysa ben onun canının hep sıkkın olduğunu düşünürdüm.) Her kesten sonra gelir, işini çabuk bitirir herkesten de önce giderdi. Bense o gittikten sonra derinden soluk alır;

"Oh be artık rahat nefes alabilirim " diye söylenince de Sinan

"abartıyorsun, gayet tatlı kadın. Tanımıyorsun o yüzden sana sıkıcı geliyor. Zamanla alışacaksın, fazla takıyorsun. Kimseyle işi olmayan, kendi halinde biri. Huyu öyle, kabul etsen seveceksin." derdi.

'Kabul etsen seveceksin' önceleri ne demek istediğini anlamamıştım. Fakat zaman geçtikçe ona hak vermiştim. İnsanları tanımak için önce onları olduğu gibi kabüllenmek gerekirdi.

 Herkes senin istediğin gibi olmak zorunda değildi. O gerçekten iyi kadındı ve kendineözgü huyu vardı. Onu tanımam epey zamanımı aldı fakat değdi. Kapalı kutu gibi olmasının nedenleri vardı. Her şeyden önce işiyle ilişkileri birbirine karıştırmazdı. Bu yüzdendi soğukluğu. İş dışında gayet rahat, hoşsohbet fakat kuralları olan birisiydi. Hep yorgun, canının sıkkın oluşu ise evde hasta, yatalak kocası yüzündendi.

"Kocamın bakımı yormuyor beni. Allah biliyor ya başımın tacıdır. Çok mutsuz, bu da beni üzüyor. Kendisi için üzülüyorum. Hiç yüzü gülmüyor. Onu mutlu edemiyorum. Hep kendimi suçluyorum. Neyi yanlış yapıyorum diye." derdi sonralar konuştuğumuzda. Arada sırada onunla bir çay içmek bahanesıyle, konuşmaya ihtiyacım olduğunu söyler, on onbeş dakikalık da olsa buluşurduk. Biraz havadan sudan konuşur, ardından benimle dertleşmesini sağlardım. Bana açılır, içini dökerdi. Bunun farkına vardığında da
"güya seni dinleyecektim" der saatine bakar.

"kusura bakma kafanı şişirdim."

derdi. Ben de bir şey olmamış gibi

"Mihriban Hanım, seni görünce ne söyleyeceğimi unuttum. Yüzünü görmek bana iyi gelyor." derdim. O da gülümserdi. Bir kaç dakikalık da olsa onu güldüre, konuştura bildiğim için mutlu olurdum. Evet onun adına sevinirdim. O mutlu olunca ben de mutlu olurdum.

'İşte sevgilim, birisini mutlu etmek böyle bir şeydir, sana da bulaşır.'

Adrese vardığımda kafamda konuşacaklarımızı canlandırmaya çalışsam da bir yere varamamış, işi oluruna bırakmıştım. Artık hadise nasıl cereyan edecekse öyle girecektim konuya. Hangise bir his Sona Hanım'ın beni geri çevirmeyeceğini söylüyordu.

Neden?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin