Sona Sultanlı III

19 2 10
                                    

Sona Hanım konuşuyor, bense pür dikkat dinliyordum.

"Taktir edersin ki her şey maddiyat değil. Annemin güzel işi vardı, memuriyet hayatı ve maaşı, iyi şartlarda yaşamamıza yetiyordu. Fakat babasızlık, hayatımızın manevi tarafndan bahsediyorum, çok koyuyordu bana ve bize. Neyse, başını daha fazla ağrıtmayayım, okulu bitirdim, Konservatuarı kazandım ve en büyük arzumu gerçekleştirdim. Bu arada anneannemle annemin arası düzelmişti. Annemle gizli gizli görüşen teyzelerim, dedem vefat ettikten sonra rahatlamışlardı. Durgun yüzü aydınlanmıştı, annesiyle görüşmek, son nefesinde olsa da babasıyla helalleşmek ona iyi gelmişti. Her şey bitti, artık annemle beni yeni hayat bekliyor, anneme destek olacağım, annemin daha fazla çalışmasına gerek yok, artık ben de annem gibi çalışacağım dediğimde, tam da üniversiteyı bitirdiğim gün çıkageldi babam."

Cümlesini bitirince durdu, yutkundu, derinden bir iç çekti, gözleri dalıp gitti. Buluşma anını hatırladı. Ne kadar mutlu olduğunu anımsadı.

Gözleri o günki gibi parlıyordu. Bazen olur ya insan aynı hisleri, aynı duyguları tekrar yaşamak ister, gözlerini kapar, hatırlamaya çalışır ya, o anı, o günü yeniden canlandırır ya zihninde. Onun gibiydi Sona Hanım da. Kendisini hikayesine kaptırmış, konuştukça dalıp dalıp gidiyor, duygudan duyguya giriyordu. Yüzündeki sevinç pırıltıları gitti, gerçek aleme dönünce:

"Ben salak, ne kadar sevinmiştim bilyor musun? Bağırmak, herkese ilan etmek istiyordum.

"Babam geldi, babam geldi." diye.

"Ah annem, zavallı annem, babamı hapiste sanırken meģerse evlenmiş, üstüne ustlük bu yıllarda dört de çocuk yapmış." deyip derinden bir iç çekti. Annesinin geçirdiği hisleri anlayıp anlamadığımı ölçercesine gözlerime baktı bir süre ve devam etti.

"Olanları duyduğunda nasıl yıkıldı biliyor musun?"

Dayanamayıp sordum:

"Anlıyorum. Onu bu kadar severken büyük bir yıkım olmuştur anneniz için. değil mi? Peki, onu affetti mi?"

" Büyük bir sevgiyle sevmiş olmasına karşın onu bağışlamadı. Babam kendisini affettirmek için çok çalıştı ama annem bağışlamadı. O da bir kaç yıl sonra yeniden gitti zaten. Geride bırakıp geldiği karısına ve çocuklarına döndü. Önceleri anneme kızdım belki affederse gitmezdi diye fakat şimdi başka türlü düşünüyorum. Affetseydi yine gidecekti ve üstelik bu gidişiyle ardında daha büyük enkaz bırakarak. En azından annem haklı çıktı, kırılan gururu daha fazla incinmedi. Şimdi ne yaptı ki katil diyorum, diyorsundur, içinden. Anneni bırakmış, başkasıyla evlenmiş olabilir, diyeceksin, o senin baban, seni seviyor, diyeceksin. Konuştukça sinirleniyordu.

"Evet bana da öyle söylediler. Hatta annem ' babamla benim meselem başka, o senin baban ' dedi ve ben de affettim, affetmeyip ne yapacaktım. Bunca yıl hasret kalmışım, gelmiş, beni sevdiğini, beni ne kadar özlediğini söylüyor. Başına bir iş geldiğini o yüzden gelemediğini söylüyor, ne yapsaydım? Sen olsan ne yapardın?

Cevap vermedim tabii çünkü kendisi cevpladı sorusunu .

Biliyor musun, geçmişin senin doğmandır. Ondan kalan her şey de sana doğmadır haliyle. O yüzdendir kaybettiğin geçmişini bulduğunda çocuk gibi sevindiğin. Ondandır giden ve bir daha dönmeyecek olan gençliğine bu kadar üzüldüğün. Babam da benim, geçmişimdi. Gelişiyle kaybettiğim çocukluğumu geri getirmişti.

Belki de İnanmak istedim, belki de benim de herkes gibi babam olsun istedim. Keşke affetmeseydim, 'git' deseydim, 'konuşmayacağım' deseydim seninle. Belki o zaman..." dedi ve bir süre böyle sessiz sessiz oturdu. Aramızda oluşan süküt rüzgarı ikimizi de etkilemişti. Bir kaç dakika konuşmadan durduk. "Rüzgar"ın etkisi geçtikten sonra dayanamayıp sordum.

Neden?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin