Anne VS Oğul

396 18 13
                                    

1913
Yıldız Sarayı, İstanbul

Türkiye Cumhuriyeti: Erkek
Osmanlı İmparatorluğu: Kadın

Osmaniyye, gözlerini siyah bir bezle bağladı.
"Bakalım, kendini ne kadar geliştirdin Türkiye?"

Genç oğlan ise bir ağacın tepesine çıkmıştı. Annesini şu anda görebiliyordu.

Şu anda anne-oğul beraber antrenman yapıyorlar da denilebilir. Aslında Osmanlı, Türkiye'nin gördüğü eğitiminden neler öğrendiğini görmek istemişti.

Türkiye ise annesine neler öğrendiğini göstermek istiyordu. Küçükken de annesiyle böyle antrenanlar yaptığını hatırlıyordu ama bu zamanlarda annesiyle pek vakit geçirmemişti.

"Tamam, Türki. Amacın benim bileğime bağlı olan bu mavi renkli bezi almaya çalışacaksın.
İyi düşün ve mantıklı harekete geç. Tamam mı?"

Hiçbir yerden ses gelmemişti. Osmaniyye, bu duruma gülümsemişti.

Türkiye mantıklı davranmak zorundaydı. Annesinin arkasından yaklaşamazdı ayrıca onunla da teke tek dövüşemezdi.

Annesinin yumruk kullanacağı malumdu. O yumruğu yerse bir daha ayağa kalkamazdı.

"Çok yavaşsın."

Daha ne olduğunu anlamadan annesi karşısında belirmişti. Hemen yana doğru atladı. Yandaki ağaca, o ağaçtan da yere atlamıştı. Annesine tekrar baktığında orada yoktu. Ağacın gövdesinde sadece bir göçük vardı. Büyük ihtimalle annesi yapmıştı.

Etrafına bakındı. Birisinin olduğu hakkında hiçbir iz yoktu. Tetikte olmak zorundaydı. Sakince düşünüp ne yapması hakkında karar vermeliydi.

"Böyle saklanırsan, kolayca öldürülürsün." diye yakınlarda ses duydu.

Annesi ona artık harekete geçmesini söylüyordu. Ne yapmalıydı?

O anda aklına dank etti. Annesinin gözleri kapalıydı. Bu da diğer duyu organlarını anlamına geliyordu. Koklama ve hissetme gibi.
Annesi onu kokusunda ve onun olduğu yerleri hissederek buluyordu. Yani bunun anlamı annesi etrafı dinliyerek onun izini buluyordu.
Ayrıca o cümle ona zaten bir ipucuydu.

İlk önce kokusunu saklayabilecek bir şey bulmalıydı. Ağaçlık alanlara doğru koşmaya başladı. Belki pis kokan bir bitki-hayvan veya çamur birikintisi bulabilirdi. Bu yolla kokusunu gizleyerek annesinin yanına yakalanmadan yaklaşma  ihtimalini de en aza indirebilirdi.

Karşısına çıkan ilk şey bir çamur birikintisi olmuştu. Çapı neredeyse bir metreydi. Ve onun ihtiyacı kadar çamur vardı.

Hemen yere eğilip, avuçlarını çamurla doldurdu. Daha sonra boynuna , dirseklerine çamuru sürmeye başladı. Büyük ihtimalle annesi yakınlardaydı.

Fazla abartmamaya karar vererek ayağa kalktı.
Şimdi annesini yakınına çekmeliydi. İyi ama bunu nasıl yapacaktı?

Düşüncesini bölen şey, önünden hızla geçen küçük bir hançerdi. Hançerin yarısı, yanında bulunan ağacın içine geçmişti. Bu da annesinden başka bir uyarıydı. Bunun anlamı ise annesi yakınlardaydı.

"Daha ne kadar böyle durucaksın?" Ses arkasından gelmişti. Hemen yere eğildi. Annesinin yumruğunu, bu haldeyken bile hissetmişti. Bu muazzam güçce bir kez daha lanet okudu. O yumruk yüzüne veya kafasına gelseydi, büyük ihtimalle komalık olurdu.

"Ne kokuyorsun sen böyle?"

"Bilmem." dedi istifini bozmadan. Gerçekten de ne koktuğu hakkında bir fikri yoktu.

"Çürük şeyler ve bok kokusu gibi kokuyorsun. Umarım o ileride ki çamurlaşmış hayvan leşlerini sürmemişsindir."

Türkiye bir kaç dakikalığına böylece kala kaldı.

"O şeyi sürdün değil mi?" dedi ve gözlerinde ki göz bağını açtı. Türkiye ise donmuş bir şekilde ayağa kalktı.
Osmanlı, onun bu haline gülmeye başladı.

"Sana bu rengin yakışacağını hiç düşünmemiştim." dedi gülmeye devam ederken.

"Anne, ya~!"

"Bu arada kokunu saklaman mantıklı bir hareketti ama kokunu gizleyeceğin şeyin ne olduğunu da kontrol et. Hatırlat bunu tekrar yapacağız."

Türkiye, başıyla onaylamakla yetindi. Şu anda zaten yeterince rezil olmuştu. Yanaklarının kızardığını hissediyordu.

"O koku üstünden çıkana kadar seni suda tutacağım." dedi. İkisi yanyana beraber saraya doğru yürüyordular.

"Şu kapıdan geçen kişi, pis kokarcadır." diyerek Türkiye koşmaya başladı.

"Hey! Haksızlık yapma!" diye Osmaniyye'de koşmaya başladı.

Bugün ki olaylar genç oğlana bir çok şey öğretmişti. Kritik anlarda doğru karar verme, pratik çözümler ve düşmanını tanımak gibi...

𝐆𝐞𝐜̧𝐦𝐢𝐬̧ 𝐕𝐞 𝐒̧𝐢𝐦𝐝𝐢 || 𝐂𝐨𝐮𝐧𝐭𝐫𝐲𝐡𝐮𝐦𝐚𝐧𝐬-𝐎𝐧𝐞𝐬𝐡𝐨𝐭𝐬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin