Şah ve Mat (Part2)

142 11 40
                                    

"Safevi inan şu anda kafana şu masanın üzerinde ki porselen demliği geçirmemek için kendimi zor tutuyorum!" dedi sinirli bir şekilde.

"Hadi hadi naz yapma- sadece kaybedeceğini kabullen!"

"Her halde ben kazanırdım, sadece o anda yaptığımız hamleler bizi çıkmaz sokağa soktu!"

"Bu sadece senin düşüncen.."

'Neresi benim düşüncem lan! Sende kabul ettin!"

"Ben daha fazla senin ağlamanı duymak- napıyon lan?"

+"Ya susman ya da bu porselen," dedi ve sol işaret parmağı ile porseleni masanın ucuna doğru ittirmeye devam etti.

-"Hey hey sakin ol! O porselen bir takımın parçası, onu mahvedersen gebertirim seni-"

O sırada ne zaman odadan çıkıp ne zaman belli olan uşak kılıklı adam kapıları açtı. Daha sonra da kenara çekildi. Büyük odaya sakin bir şekilde relax olan erkek, uzun yeleli bir aslan girdi. Evet, doğru duydunuz bir aslan.

Geldi ve sakince hiç bir şey umrunda olmadan sahibi olan Safeviyye'nin yanına gitti. Safevi, onu daha yavruyken nereden geldiği belli olmadan arka sarayın arka bahçesinde bulmuştu. Onu tedavi ettikten sonra sahiplenmek istemişti. Yöneticise durumu bildirmişti. Ve gariptir ki bir sorun yaşanmadı.

Şimdi sakin bir şekilde sarayda yaşıyordular. Saray çalışanları biraz çekinsede yine de idare ediyordular.

Kocaman erkek aslan kafasını Safevi'nin eline sürttü. Safevi de bir şey olmamış gibi, uzun ve ince parmakları ile onu bir kedi gibi başından okşamaya başlamıştı.

Osmanlı, yanlarına gelen kediyi izliyordu.

-"Çek kız o gözlerini hayvanımdan! Nazar değdirirsin şimdi!"

Osmanlı bıkkınlıkla ona baktı. Koskoca hayvana nasıl nazar değdirebilirdi ki?

Daha sonra kapının hemen yanında duran uşağa kaydı bakışları. Bu adam da bir tuhaflık vardı. Normal klasik uşaklara benzemiyordu. Uzun siyah saçlarını enseden bağlamıştı. Uzun boyluydu. Yapılı bir vücudu vardı ama en çok bakışları tuhaftı. Hani derler ya anlatamam görmeniz lazım diye... adamın tipi de tam da olarak öyleydi.

Gözlerini kıstı.

-"Adamı gözlerinle yiyeceksin Osman!" dedi fısıltı ile. Ama Osmaniyye duymuştu.

+"Sence de tuhaf değil mi? Sanki-"

-"Ajan gibi mi, evet evet biliyorum. Ama sessizliğini koru ve safmışsın gibi davran. Zaten öylesin ama neyse-"

+"Ne alaka şimdi?"

-"Benim misafirimsin, o yüzden benim kurallarıma uymak zorundasın. Buranın âdeti böyledir efendim."

+"Neyin peşindesin?" dedi fısıltı içinde.

-"İzle ve öğren." dedi ve kucağında ki aslanı sevmeye devam etti. Aslan bıkmış olucak ki geri çekildi. Daha sonra da yere uzandı.
Bakışlarını ise uşağa doğru dikti. Hareket bile etmeden oraya bakıyordu.

Şu uşak olan adam da sessizlik içinde ona bakmaya başlamıştı.

+"Herneyse- sana bir şey soracağım? Şu bizimkilerin arasında bir şey olmuş biliyon mu onu?" dedi ve porselen demlikten kendi bardağına çay doldurdu.

-"Şu mektuplaşmayı mı kast ediyorsun? Onu diyorsan evet onu biliyorum."

+"İçeriğini?" dedi ve sıcak çayından bir yudum aldı.

-"İnanmazsın ama askerlere kendi kılıcını getirme emri verdi. Tutturdu 'Ben bunu kardeşim Selim'e göndericem!' bende dedim 'Ne oldu, bir şey mi oldu filan diye?'

𝐆𝐞𝐜̧𝐦𝐢𝐬̧ 𝐕𝐞 𝐒̧𝐢𝐦𝐝𝐢 || 𝐂𝐨𝐮𝐧𝐭𝐫𝐲𝐡𝐮𝐦𝐚𝐧𝐬-𝐎𝐧𝐞𝐬𝐡𝐨𝐭𝐬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin