Sıçtık?! (Part 2)

161 16 22
                                    

*Medya Sovyet Türkmenistan Bayrağı

"O gelen sesler de ne öyle?" diyerek Türkmen, Azer'in yanına geldi. Sesi kaygılı çıkmıştı.

"Askerler mi?" diye sordu küçük Belarus.

"Onlar zaten iki gündür geceleri nöbet tutmuyorlar ki!" diyerek yanıtladı Kazak.

"Sen bunu nereden biliyorsun?" dedi Azer.
Hiç bir şey anlamamıştı.

"Hem bugün hem de dün ne askerlerin bizleri bağırarak uyandırması, ne de nöbet yerlerinde gün boyu bizlerleler ama yatış saatinden sonra ortalıktan kayboluyorlar!" diyerek yanıtladı Kazak. Bir kaç kelimeyi konuşurken yutmuştu ama ne dediği anlaşılıyordu.

Aslında çocuk Kazak haklıydı. Askerler aynı onun dediği gibi gece nöbet tutmaları gerekirken ortalıktan yok oluyorlardı. Sabahta hiç bir şey olmamış gibi işlerine devam ediyorlardı.

"Bu normal mi?" diye sordu Türkmen, Azer'e.
Azer, olumsuz anlamda başını salladı.

Normal de askerler geceleri odalarına baskın yapıp onları kontrol ederdi, eğer askerlerle iyi anlaşan biri değilsen ise sana ceza vermek için her türlü yolu yaparlar. Bunun yanında itiatkar olmanız lazımdı, yapsanız bile eğer beğenmezseler ceza alırdınız.
Karşı mı çıktınız, ceza alırdınız.
Size verilen yemeği beğenmediniz mi, ceza alırdınız.

Bunun gibi en ufak şeyde bile ağır cezalar alabiliyorlardı. Ya da en ağır ceza olarak görülen mana makinesine bağlanırdınız. Sovyet ve hükümetinin icatlarından biri olan bu makine, belirli bir oran ayarında sizden o kadar mana alır. Özerk olan ülkelerin terbiyesi ve sağlığı için demişlerdi onlara ama aslında her şey yalandı...

"Bu ritimli ses daha da mı yakından geliyor, yoksa ben mi paranoğa bağladım?" dedi Türkmen.

"Şu hafif gelen Rusça marşını duyuyor musunuz?" dedi minik Belarus.

Bela'nın bu sözü üzerine, iki Türk ülkesi birbirine baktı.
Rusça ve ritimli sesler... Bunlar askerler olabilir miydi?

"Sence olabilir mi?" diye sordu Azer.
Türkmen'le aynı şeyi düşündüğünün farkındaydı.

"Kesinlikle onlar, burada olmaz diye dua ediyordum ama maalesef-" diyerek açık olan odanın kapısını kapattı. Yakalanırsalar biterlerdi.

"Türkmen, bildiğin her şeyi anlatsan iyi olabilir, belki işimize yarar!" diyerek sesini kısık tuttu ve rica da bulundu.

"Eğer Kazak'ın dedikleri doğruysa..."

"TABİKİ DE DOĞRU!" diyerek minik oğlan cırladı.
Oda da bulunan üç ağızdan da 'Şşşşt!' sesi geldi.

".. Herneyse! Bana sorucak olursanız Sovyet burada!" diyerek bombayı bıraktı. Oda da bir kaç dakika sessizlik oluştu.
Nefes sesleri bile yoktu.

"Ne?" dedi küçük Belarus.
Minik olmasına rağmen, akıllı bir kızdı.

"Türkmen sen ne saçmalıyorsun-" demesine kalmadan siren sesleri bu hapishane de çalmaya başladı.

Oda da bulunan iki küçük çocuk, birbirine sarıldı.
Türkmen, korkan bu çocuklara baktı ve ikisini de aynı anda kucağına aldı. İki çocukta onları kucağına alan ülkeye sarıldı. Siren sesi durmuştu ve bu da tehlike demekti!

"Türkmen, sen onları odaya götür ve onları uyku numarası yapmaları için tembihle! Ardından sen de odana git! Büyük ihtimalle ilk buraya gelirler ama sakın ön merdivenleri kullanma!"

"Ondan başka nasıl kendi katıma gidebilirim ki?" diyerek fısıltı içinde itiraz etti.

"Ön merdivenlerden kesinlikle olmaz! Sesler o taraftan geliyor ama koridorun diğer tarafına gidersen orada acil çıkış merdivenini görüceksin, askerler de olmadığı ve yakalanma ihtimali az olduğu için daha rahat hareket edebilirsin!"

𝐆𝐞𝐜̧𝐦𝐢𝐬̧ 𝐕𝐞 𝐒̧𝐢𝐦𝐝𝐢 || 𝐂𝐨𝐮𝐧𝐭𝐫𝐲𝐡𝐮𝐦𝐚𝐧𝐬-𝐎𝐧𝐞𝐬𝐡𝐨𝐭𝐬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin