Karadenuzlu Kedu

213 17 43
                                    

1905
Yıldız Sarayı, İstanbul

Türkiye Cumhuriyeti: Erkek
Osmanlı İmparatorluğu: Kadın

"Tatlım.. o kucağında ki de ne öyle?" diyerek Bayan Osmanlı, sandalyesini biraz geriye doğru ittirerek hemen yanında ki minnak velet Türkiye'ye baktı. Onun kucağında ise nereden geldiğini bilmediği yavru bir kedi vardı. Kedi hırpalanmış olucak ki koca göbüşü ile asılı duruyordu. Türkiye ise onu ön kollarının altından tutmuş bir şekilde annesine bakıyordu.

"Yavru kedi anne, bahçede buldum. O artık benim 'Denuzum' "

"Denuzun? O Deniz olmasın?"

"Hayır, Denuz."

"Sen o kelimeyi de nereden biliyorsun öyle?"

Osmanlı, sırıtarak oğluna baktı. Ne ara büyümüştü böyle... Biraz kendini düzelterek oğluna kucağına gelmesi için dizleri gösterdi. Türkiye ise büyük bir hevesle hemen annesinin yanına gitti. Bayan Osmanlı, ona ve kedisi Denuz'e dikkat ederek oğlunu kucağına aldı.

"Anne, sarayda bir tane abla var ya. Hani sürekli Karadeniz ağızı ile konuşuyor diye şikayet ediliyordu?.."

"Evet?"

"İşte o abla beni dün gece bakacak olan kişilerden biriymiş. Bende ona dün sorunca öğrendim."

" 'Denuz' kelimesini mi?"

"Evet! Hemde bir tane vardı.. neydi o... Hâ! Buldum. 'Hamsi kafalu!' "

Osmanlı, gülmeden de edememişti.

"Senin ben 'Hamsi Kafalu' diyen ağızını yerim. Aman Türkiye o kelimeyi her yerde kullanma tamam mı?"

"Neden? Yoksa kötü bir şey demek ki-"

"Hmmm.. aslında bir bakıma öyle. Kötü bir anlamı da var denilebilir."

Türkiye, sessizliğini korudu. Bu kelimenin anlamı böyle miydi gerçekten de?

"Anne peki ya Denuz da mu kötü?"

"Denuz? Hee- yani şey o kötü bir şey değil, bizim normal bildiğimiz Deniz işte tatlım." diyerek o tombik yanaklardan bir tane öpücük aldı. Bunu her dakika yapabilirdi.

"O zanan bundan sonra bu kedinin adı Denuz'dur!" diyerek kediyi havaya kaldırdı. Kedi de sinirlenmiş olucak ki bir anda mırlaması ile anne-oğul neye uğradığını şaşırdılar... Osmanlı hemen ayağa kalkarak oğlunu kucağına doğru çekti ve kediyle ayrılmasını saldırdı.

Fırsat ise bu fırsat diyerek kedi son gazla sanki bir bordo bereli gibi açık olan cama koşmasıyla atlaması bir oldu.

Türkiye ise ağlıyordu, hemde avazı çıktığı kadar... annesinin kıyafetinden tutmuş ve acıklı acıklı bir şekilde canı yandığı için ağlıyordu.

"Şşştt- geçti tatlım, annen burada.." diyerek oğlunun sırtını okşamaya başladı.

"Şimdi bakayım koluna-" diyerek minik kollardan birini tutmaya denedi, ama bizim keçi inatlı velet mi velet Türkiye itiraz eder bir şekilde ses çıkartarak başını annesine gömdü.

"Türkiye. Ama yaralarına bakmam lazım, ya daha çok uf olursa?"

"Uf mu olucak daha fazla?"

"Şimdi olmaz ama sen böyle inat edersen olucaktır, hem mikrop da kapabilir."

"Ama mikroplar çok kötüdür!"

"Bende onu diyorum ya, şimdi annene müsaede et ve sana baksın. Anneler oğullarının canını acıtmaz."

"Acımayacak değil mi?"

"Anne sözü." diyerek Osmanlı, sonunda oğlunun minnak çizilmiş kollarına baktı. Bazı yerler o kadar derin değilken bazı yerler hâlâ kanamaya devam ediyordu.

"Oyyy- yavrum benim.." diyerek Osmanlı oğlunun saçlarına bir öpücük koydu.
"Şimdi anne seni iyileştirecek." diyerek onu geriye savrulmuş sandalyesine oturttu. Daha sonra ise sandalyeyi kendisine doğru yaklaştırarak aralarında ki uygun mesafeyi buldu.

Daha sonra, odasında bulunan dolapların birine doğru giderek en altta bulunan enine doğru uzun bir şekilde olan çekmeceyi açtı. İçinden elle yapıldığı belli olan bir deri çanta gibi bir şey vardı. Büyük ihtimalle sağlık malzemelerinin bulunduğu çantanın tâ kendisiydi.

Bizim minnak velet Türkiye ise yaralarını unutmuş, mavi ilâ yeşil rengi arasında gidip gelen gözleri ile annesini izliyordu. Onunla böyle vakit geçirmeyi seviyordu.

Bayan Osmanlı, elinde ki çantayı kontrol ettikten sonra tekrardan oğlunun yanına geldi ve bacaklarını katlayarak yere oturdu. Şimdi ikisinin boyu neredeyse aynıydı.

Bayan Osmanlı ilk başta oğlunun çizilmiş kıyafetinin kollarını dirseklerine kadar sıvadı. İlkbahar mevsiminde olmalarına rağmen hava hâlâ serindi. Geçen ki gibi oğlunun ateşler içinde yanmasını istemiyordu.

Daha sonra oğlunun çizilmiş kollarına baktı, binlerce kişide binlerce fazladan yara görmüştü, hiç bir yara yüreğine bu kadar oturmamıştı.

Masasının çekmecesinden bulduğu bez mendili ile oğlunun kan bulaşmış kolunu sildi.

Türkiye'nin ten rengi ile kanı aynı renk olsa da, kendisi çok iyi bir şekilde biliyordu.
Kana bulaşmış mendili yanına koyduktan sonra çantanın açık ağzın dan biokadin standardize solüsyon yani bizim bildiğimiz tendürüyotu çıkardı.

"Anne, o ne?"

"İlaç tatlım" diyerek solüsyonu pamuğa batırarak, Türkiye'nin yaralarına sürmeye başladı.

Bizim minnak velet Türkiye ise istemeden acıdan gerilmişti, gözleri dolmuştu evladımın...

"Şştt- geçti geçti.." diyerek oğlunun kolunu öptü. Daha sonra da işine devam etti.

Güzel bir temizlikten sonra da yine çantadan sargı bezi alarak sonunda temizlediği yaraları sardı.

Sargıyı uygun bir şekilde bağladıktan sonra da Türkiye'ye baktı. Şaşkın ve tontiş yanakları ile kollarına bakıyordu..

"İşte~ Bitti!" diyerek Bayan Osmanlı biraz geriye çekildi. Şimdi bir kaç güne kalmaz hemen iyileşirdi.

"Vaaay~" diyerek minik parmakları ile sargılarına dokundu.

"Aman dikkat et tatlım, sargılarının açılmasını istemeyiz. Onları ben çıkarana kadar oynamak yok, anlaştık mı?" diyerek Bayan Osmanlı sağ serçe parmağını oğluna uzattı, Türkiye de heyecanla minik serçe parmağını uzatarak havada iki parmağı bağladı.

"Söz!" diyerek güldü.

Bayan Osmanlı, üzerini silkeleyerek ayağa kalktı. Gerindi ve oğlunu kucağına aldı.

"Bundan sonra da öyle hayvanlarla uğraşmak yok, yoksa sana zarar verebilirlermiş. Değil mi?"

"Ama çok tatlılar anne!"

"Yine de tehlikeli, ya o an ben senin yanında olmasaydım?"

Türkiye, sessizliğini korudu. Dudaklarını büzdü ve omuzlarını düşürdü. Hayvanları seviyordu.

"Ah- beni dinlemeyeceğini biliuyorum ama yine de dikkatli ol. Gözümün arkanda kalmasını istemiyorum, onun yerine her zaman sen benim arkamda ki gözlerim ol tatlım. Tamam mı?"

"Evet anne!"

Bayan Osmanlı, cevap olarak sadece oğlunun saçlarını karıştırdı. Çabuk kavrayarak öğreniyordu.

"Her zaman böyle ol Türkiye..."

𝐆𝐞𝐜̧𝐦𝐢𝐬̧ 𝐕𝐞 𝐒̧𝐢𝐦𝐝𝐢 || 𝐂𝐨𝐮𝐧𝐭𝐫𝐲𝐡𝐮𝐦𝐚𝐧𝐬-𝐎𝐧𝐞𝐬𝐡𝐨𝐭𝐬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin