Henry, Leydi Keighley ile vedalaştıktan sonra çiçek dükkanına gitmek için yola koyuldu. Bugün umut verici bir hava vardı. Gökyüzü berraktı. Bulutlar bu maviliğin kendini göstermesine izin vermiş gibi birbirlerine uzak duruyorlardı. Güneş tepedeydi. Havada sanki... Kır çiçeklerinin kokusu vardı. Henry yolda yürürken kendi kendine gülümsedi. Hava güzeldi ve Noah, Anna'ya aşık değildi. Bir an durakladı, bu düşünce onu gülümsetmiş miydi? Bunu görmezden gelmeye çalıştı ancak sonrasında gördüğü rüya zihnini ele geçirdi.
"Tanrı aşkına, sadece yürü." diye söylendi kendi kendine.
"Henry!"
Genç adam, erkek kardeşinin sesini işitince etrafına bakındı. Blake karşı caddeden telaşla ona doğru geliyordu. Koşarak yanına vardı.
"Noah burada olacağını söylemişti," Nefes nefese kalmıştı.
Henry endişeyle onu süzdü. "Neler oluyor?"
Erkek kardeşi, "Babam," dedi. Ve Henry ikinci bir şey demesine izin vermeden koşmaya başladı. Blake ise arkasından geliyordu. Birkaç blok boyunca koştular ve Acklam Malikanesine ulaştılar. Henry evin kapısına ulaştığında yumruklarını sertçe kapıya geçirdi. Uşaklar kapıyı araladığı gibi kapıyı var gücüyle itip içeri girdi. Kahya onu girişte bekliyordu. "Yukarıda, lordum." dedi metanetli durmaya çalışırken. Ancak Henry çok kısa bir an içinde, babasının ataklarına alışık olan Bay Fitzgerald'ı ilk kez bu kadar sıkkın görmüştü. Kıvrılarak ikinci kata uzanan geniş merdivenleri ikişer ikişer çıktı. Babasının odasını açtığında karşılaştığı görüntü karşısında biri onu hızla geri itmiş gibi hissetti. Ayaklarının bağı çözüldü, midesi acıyla kasıldı. Görüntüler... Görüntüler kayıyor, renkler birbirine giriyor, sesler havada karışıyordu. Blake'in yaklaşan ayak sesleri, halasının sakin kalmaya çalışsa da yetersiz olan titrek yalvarışları, Faith ve Mollie'nin yerde birbirlerine sarılarak ağlayışları. Henry gözlerini yumdu. Bu yaşanmıyordu. O yine, zihninin ona oyun oynayan rüyalarından birindeydi. Dudaklarının içini ısırarak tekrarladı. "Sadece bir kabus. Sadece bir kabus."
Sonrasında sarsıldı. Omuzlarından tutulup ileri geri sarsılıyordu. "Henry!" Uzaklardan gelen ses gittikçe yaklaşıyordu. Gözlerini araladı. Odağı erkek kardeşinin gözlerini buldu. Kahve kızıl karışımı saçlarının altındaki seyrek kaşları çatılmış, gözleri korkuyla büyümüştü. Kardeşinin yüzünde bir süre gezindi. Tıpkı seneler önce aynada baktığı yüz gibiydi. Yaşadığı ilk korkunun izi. Babasının ilk intihar girişimindeki o dehşeti.
"Henry!" Yüzüne yediği tokatla afalladı. Ancak kendine gelmesini bu sağlayabilmişti. Nefes almayı unuttuğunu o an fark etti. Boğuluyor gibiydi. Bakışları ileriyi buldu. Pencerenin kenarından sarkan babasına baktı. Bu adam sahiden çocukken at sürdüğü, gezilere çıktığı, birlikte kahkahalar attığı, ona sapan yapmayı öğreten adam mıydı? Babasına ne olmuştu? O... Kaybolmuştu sanki. Gülümseyen, neşeyle dolu olan, şen kahkahalarıyla evi inleten bu adama ne olmuştu? Annesi vefat edeli on iki sene oluyordu ve babası uzun zamandır iyi gibiydi. Henry onun yavaş yavaş bunu atlattığını düşünmüştü. Peki şimdi ne olmuştu? Onu ilk kez göle doğru yürürken gördüğü geceyi hatırladı. Taşradaki evlerinden birkaç kilometre uzaklıktaydı ve Henry o ana dek gölün evin yakınında olması dileğinin gerçek olmadığına şükretmişti. Kardeşleri bu görüntüyü atlatamayacak kadar küçüklerdi. Peki ya o, Henry? O yeterince büyük müydü? Ya da bir insan babasının intihar ettiğini görecek kadar herhangi bir zaman diliminde büyümüş olabilir miydi? Henry bunun cevabını veremeyecek kadar şaşkındı. O gece verdiği kararlar, sanki hepsi başka bir gücün yetkisi altındaydı. Henry hiç bu kadar olgun olmamıştı. Hiç bu kadar sakin, soğukkanlı. O geceye dair hatırladığı tek bir şey vardı; annesini kaybettiğinde ölen çocukluğunun ikinci kez toprak altına girebildiğine şahit olmuştu. Ve bu, çok şaşırtıcıydı. Aklının alamayacağı kadar imkansız geliyordu her şey. Şimdi olduğu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bakışlarında Saklı (Wattys 22 Kazananı)
Historical FictionWattys 2022 Tarihi Kurgu Kazananı Not: Bu kitap, Acklam Serisinin ilk kitabıdır. "Hatıralarda saklanmış bir aşk..." Henry Acklam, aşkı aramaktan çok uzaktı. Öncelikle ilgilenmesi gereken bir ailesi vardı. Üstelik duygularını gizlemesi gereken kimse...