Altıncı Bölüm

517 47 3
                                    

"Bayan Keighley,"  Henry, Noah'yı ararken onu Anna ile bulmuştu. Bu genç kadının ilk sezonuydu. Henry elinde olmadan onu gizlice baştan aşağı süzdü. Bal köpüğü rengindeki saçları topuz yapılmıştı. Alnından elmacık kemiklerini dökülen bukleler... Şeftaliye çalan yanakları... Ve yanağında, kulağının hemen yanında duran o ben. Hepsi ne kadar da birbirine uygundu. Gözleri genç kadının yosun bakışlarıyla birleşince boğazını temizledi.

"Lordum," Anna selam verdi. Çekingen bakışları adamın yüzünde gezindi. Turuncuya kaçan saçları merhum annesinden yadigardı. Burnunun üzerinde soluk çiller vardı. Gülümsediğinde dudaklarının yanında düz bir çizgi halinde gamzeler meydana geliyordu. Anna bakmaktan en çok kaçındığı yere, onun gözlerine baktı. Bu rengi nasıl tanımlasa bilmiyordu. Onun gözleri bu kadar parlak ve çeşitli renklere sahip değildi. Ancak genç adamın gözlerinde birçok renk mevcuttu. Anna daha çok yeşilin yoğun olduğunu fark etmişti. Biçimli, kızıl kaşları altındaki gözleri Anna'ya bakıyordu. Genç kadın iç çekişini güçlükle bastırdı.

"Balodan keyif alıyor musunuz?"

Anna başıyla onayladı. "Elbette, siz?"

Henry elini Noah'nın omzuna koydu. "Noah beni sürüklemiş olsa da deniyorum."

Hep birlikte güldüler. Noah evlilik ve eş seçimi konusunda vaaz vermeye başlayınca onu dinlemeye koyuldular. Henry kaçamak bakışlarıyla Anna'yı süzüyordu. Zaman zaman bakışları buluşunca genç kadın ona tebessüm ediyor, sonrasında tekrardan Noah'yı dinlemeye koyuluyordu.

Henry onu dansa kaldırmak istedi. Sadece, bunun ne anlama geleceğinden emin değildi. O... Derin bir nefes aldı. Bunu düşünmesine gerek yoktu. Burada olmasının nedeni belliydi, Noah'ya eşlik ediyordu.

Vals başlamak üzereydi. Anna ile göz göze geldiler. Bir şeyler söylemek istedi ancak bir şey ona engel oluyordu.

"Leydim,"

Henry'nin bakışları Noah'nın Anna'ya uzanan eline kaydı. Bakışları düştü. Çenesi seğirdi.

"Dans etmek ister misiniz?"

Anna başını aşağı yukarı salladı ve gülümsedi. Balo salonunun ortasına doğru yürürken Anna ve Henry göz göze geldiler. Genç adam ona burukça gülümsedi. Genç kadın ise bakışlarını ondan çekti. Noah ile dans ederken onu izledi. Onun gibi bir kadın, aşktan korkmayan bir adamla olmayı hak ediyordu. Noah gibi bir adamla.

Henry o gece balodan erken ayrıldı. Ve bir daha Anna Keighley'e dans teklif etme fikrini aklına getirmedi.

Genç adam başını kadının omzundan kaldırdı. Göz göze gelmekten kaçınarak birkaç adım geriledi. Yanlış zamanda, yanlış yerdeydi. Kendine böyle söyledi. "Gitmeliyim,"

Anna ona doğru uzanmaya çalışsa da adama yetişemedi. Henry bir hışımla bahçe kapısına ulaştı ve kaçarcasına oradan ayrıldı. Anna eli havada, şaşkınlıkla adamın ardından bakakaldı. Serin bir rüzgar estiğinde kendine gelmiş, eve dönmeye karar vermişti. Yatağına uzandığında olanları zihninde tekrar tekrar döndürdü. Henry'nin kötü bir gün geçirdiği belliydi. Onu en son böyle gördüğünde annesi vefat etmişti. Anna'ya göstermese de genç kadın onun ağlamasına gizlice şahit olmuştu. Ancak şimdi olan şey çok farklıydı. Henry Anna'ya kendi isteğiyle gelmişti ve Anna bu konu hakkında ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Saç dipleri acıyordu. Oflayarak yatağında doğruldu. İçinde bir şeyler sıkışıyor, sanki bacakları ve kolları çekiştiriliyordu. Gözleri ağrımaya başlamıştı. Yatağına tekrardan uzandı. Derin bir nefes alarak gözlerini yumdu. Yatakta saatlerce kıvranışının sonunda Anna uykuya dalmıştı. Sabah ilk işi Acklamları ziyaret etmek olacaktı

Bakışlarında Saklı (Wattys 22 Kazananı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin