On Dokuzuncu Bölüm

366 33 2
                                    

Huzurlu bir sabahtı. Dışarıda kuşlar cıvıldıyordu. Handaki konuklar kahvaltı yapmak üzere aşağı inmişlerdi. Henry fazlasıyla geç uyumuş olduğu için kahvaltıya yetişememişti. Kapısı çaldığında istemeyerek de olsa uyandı.

"Henry!"

Bu kız kardeşinin sesiydi.

"Geliyorum!" diye seslendi uykulu bir biçimde. Zoraki bir şekilde yataktan kalktı. Kapıyı açtığında Faith içeri girdi.

"Yola koyulmamız gerekiyor."

Henry ilerideki masaya ilerleyip kendine bir bardak su doldurdu. "Endişelenme, yolu çoktan yarıladık. Akşama evde oluruz."

Faith başka bir şey söylemek ister gibiydi. Henry suyunu içtikten sonra ona sorarcasına baktı.

"Noah burada,"

"Yola çıkacağımızdan haberi vardı."

"Güzel," dedi Faith. "O halde sevgili arkadaşınla kendin ilgilenirsin." Kapıya yöneldi. "Seni aşağıda bekliyoruz."

Henry onun ardından karmaşık bir ifadeyle baktı. Kimi zaman Faith'i anlamak güç olurdu. Bu da o anlardan biri olmalıydı. Henry buna odaklanamayacak kadar başka bir şeyle meşguldü. Zihni dün gecenin hatırasını önüne koyuyorken yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu. Hatıralar birden daha somut bir hal aldı. Dudaklarında kadının yumuşak tenini duyumsadı. Kokusunun varlığını hissetti. Onu görme isteği şimdi dayanılmazdı. Tekrardan bunları hissetmek için sabırsızlanıyordu.

Elindeki bardağı masaya bırakıp kıyafetlerini giymek üzere dolaba yöneldi. Hem aceleyle kadına gitmek istiyor hem de bu sabah görünüşüne ayrı bir özen göstermek istiyordu. Aşağı inme süresini uzatsa da şık olmak, kadının karşısına böyle çıkmak istedi. Onun etkilendiğini görmek istiyordu. Tıpkı ona yakın olmak için can attığı gibi kadının da aynı şekilde sabırsızlanmasını diliyordu.

Odasından ayrıldı. Koridorda yol almak üzereydi ki bu esnada Anna'nın da kapısı açıldı. Şans bugün Henry'den yanaydı. Kadın onu ilk etapta fark etmemişti. Böylece Henry'nin birkaç saniye de olsa onu inceleme fırsatı oldu. Açık tonların hakim olduğu bir elbise giymişti. Somon rengi eteğinin ucunda beyaz tül işlemeler mevcuttu. Kısa kollarının ucunda da aynı tül işlemeler bulunuyordu. Gövde kısmında parlak ekru bir kumaş kullanılmıştı. Beyaz teninde kaybolan bir renkti bu. Saçları Henry'nin en sevdiği haliyle, üstten toplanmış bir şekilde sırtına doğru dökülüyordu. Bal köpüğü bukleleri kadın hareket ettikçe sallanıyor, Henry'nin onları parmaklarının arasında hissetme isteği büyüyordu.

Kadın onu fark ettiğinde gülümsedi. "Günaydın," dedi Henry usulca.

"Günaydın," Birbirlerine doğru adımladılar.

"Rahat uyuyabildin mi?"

Kadın başını salladı. "Sen?"

Henry gülümsedi. "En huzurlu uykularımdan biriydi." Anna çekingen bir gülümsemeyle bakışlarını kaçırdı.

"Benim de öyle,"

Henry onu kolları arasına almayı öyle çok istedi ki. Etrafa bakındı. Kimse yoktu. Kadın onun nereye baktığını anlamaya çalıştı. Henry bu esnada onu elinden tuttu ve henüz kilitlemediği odasının kapısını açıp ikisini içeri soktu. Dün gece ona yaklaşmaktan çekinmişti ancak şimdi bundan mahrum kalmaya tahammül edemeyeceğini anlamıştı. Kapıyı ardından kapadığı gibi kadını kolları arasına aldı. Onu kendine bastırdığında tüm bedeni hafifledi. Sanki ayakları yerden birkaç santim havalanmış gibiydi. Önceki gibi değildi. Perişan halde kapısına gittiğinde ona sarıldığı andan çok daha farklıydı. Teselli bulma, iyileşme umudu yoktu. Çünkü Henry zaten iyileşmişti. Bu kollar kadını iyileşmiş bir halde sarıyordu. Olması gerektiği gibi.

Bakışlarında Saklı (Wattys 22 Kazananı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin