Henry, aylar önce Londra'dan ayrılırken uşaklara sonraki hafta döneceğini bildirmişti. O sonraki hafta hiç gelmemişti. Anna onu bekledi, sonraki haftaların hepsinde. Hangi sonraydı, bilmeden bekledi. Şimdi, doğacak yeğeni için verilen davette köşede oturmuş, sonraki haftanın bugün olmasını diliyordu. Gelmeyecekti biliyordu ancak yine de bunu arzulamaktan kendini alamıyordu.
"Leydim," Elinde limonatalarla yanına ulaşan Lord Calcutt'a baktı.
"Lordum," Adama gülümsedi. Ona uzatılan limonatayı aldı. "Teşekkür ederim."
"Çok neşeli bir kutlama oluyor."
Anna başını salladı. Ağabey ve yengesine baktı. Çok mutlulardı. Böyle bir anı kendi için düşündü. Yanında Henry vardı.
"Beğenmenize sevindim."
Genç adam boğazını temizledi. "Aslında sizinle özel bir konu hakkında konuşmayı diliyordum." Anna onun yanaklarının hafiften kızardığını fark etti.
"Elbette," dedi. Anna bu duruma birçok kez şahit olmuştu. Lord Calcutt ona olan duygularını açacaktı. Anna bir an duraksadı ve genç adamı inceledi. Güzel bir yüzü vardı, güven veriyordu. Çikolata kahvesi gözleri hep sıcacık bakıyordu. Sanki ruhunda hiçbir duvar, kendine ayırdığı bir sır yokmuş gibi. Varlığının huzur veren bir yanı vardı. Anna içinde bir burukluk hissetti. Henry'e dair son zamanlarda huzur veren tek bir şey düşünmemişti. Oysa eskiden böyle değildi, genç adamla sohbet etmek onu mutlu ederdi. Onunlayken huzursuz hissetmezdi. Ta ki o geceye kadar, ona Noah'yla evlenmesini önerene kadar. Ne olduysa o geceden sonra olmuştu. Henry sanki o huzuru bile isteye bozmak, kadının tüm umutlarını yok etmek istemişti.
"O halde sizi ortak salonda bekliyor olacağım."
Anna başını salladı. Herkes bahçede eğlencenin tadını çıkarıyordu ve evde mutfaktaki hizmetliler dışında kimse yoktu. Lord Calcutt kadının yanından ayrıldı. Anna birkaç dakika bekledikten sonra kimseye fark ettirmeden eve doğru ilerlemeye başladı. İşte o anda oldu, bedeninin kontrolünü kaybettiği andı. Gözleri gördüğü görüntü karşısında inanamaz biçimde kocaman açıldı ve sonrasında yavaşça kapandı. Görüntüsü yok olduğunda başını iki yana salladı. Midesinde rahatsız edici bir hisle yüzünü ekşitti. Bacaklarındaki kasların jöle gibi titrediğini hissediyordu. Gözlerini araladı. Gerçekti. Henry Acklam, o buradaydı. Derin bir nefes aldı. Kulağında bir uğultu vardı. Adete başının etrafında dönen bir sesti bu. Bir yerlere tutunma ihtiyacı hissetti.
"Sakin ol," diye fısıldadı. O esnada Henry'nin parlak, yeşil gözleri onunkileri buldu. Anna telaşla ardına döndü. Midesindeki hissi geçirmek istercesine avuç içini karnına bastırdı. Burada olmamalıydı, buraya gelmemeliydi. Karnının üstüne koyduğu eşini yumruk yaptı. Tırnakları avuç içini acıtıyordu. Yine de bu acı his ona başka bir şeye odaklanma fırsatı sağladığı için minnettardı. Daha sert bir biçimde avuç içini tırnakladı. Odağı bunda olmalıydı, Henry'de değil. O halde niçin hala hareket edemiyordu? Neden eve doğru ilerlemiyor, Lord Calcutt'ın yanına gitmiyordu?
"Leydim,"
Adamın yumuşak sesi kulaklarına dolduğunda titrek bir nefes aldı. Elini serbest bırakıp yanına doğru düşmesine izin verdi. Burun delikleri kabarırken tekrardan derin bir nefes aldı. Yüzüne sıradan olduğunu umduğu bir ifade yerleştirip ardına döndü. Yavaşça değil, bir anda. Ne kadar uzarsa o kadar eziyet doluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bakışlarında Saklı (Wattys 22 Kazananı)
Historical FictionWattys 2022 Tarihi Kurgu Kazananı Not: Bu kitap, Acklam Serisinin ilk kitabıdır. "Hatıralarda saklanmış bir aşk..." Henry Acklam, aşkı aramaktan çok uzaktı. Öncelikle ilgilenmesi gereken bir ailesi vardı. Üstelik duygularını gizlemesi gereken kimse...