Henry'nin hasta olması üzerinden üç gün geçmişti. Halası başından hiç ayrılmamıştı. Ateşi henüz düşmeye başlamıştı. Geceleri uyumak zor oluyordu. Tıpkı bu gece de olduğu gibi. Anna rüyalarına giriyordu. Bazen ateş içinde onun adını sayıklarken uyanıyordu. Bu sabah biraz daha iyi olduğunu hissedince penceresini açıp dışarıyı izlemek istemişti. Kadınla paylaştığı her anı anımsamış, onu kaybetme ihtimaliyle daha da hasta hissetmişti. Tüm varlığı onun yanında olmayı diliyordu. Onu kaybetmediğini bilmeyi. Bir şansları olduğunu bilmeyi. Ancak korkuları öylesine baskın olmuştu ki bunca zaman Henry, Anna'dan mahrum kalmıştı.
Şimdi babası herkesi ve her şeyi unutuyorken Henry durup düşünmüştü. Anna Keighley tarafından unutulmak istemiyordu. Bir şansı vardı, kadının hatıralarında var olmak için. Ona hep uzaktan bakmıştı. Yan yanayken bile o mesafeyi hiç aşamamış, kadına hiçbir zaman layık olduğuna inanmamıştı. Tam korkuları için bir adım atmak istediğinde, bu sefer de Anna'nın onu sevmeme ihtimaliyle geri çekilmişti. İkisinin başına her şey gelebilirdi; ancak Henry Acklam, Anna Keighley'i sonsuza dek hatıralarında taşıyacağından emindi.
"Uyanık mısın?"
Blake içeri girdiğinde Henry yatağında biraz doğruldu. "Evet,"
Blake çalışma masasının önündeki sandalyeyi çekip yatağına yanına koydu ve oturdu. "Uyuyamadım,"
Henry onun sıkıntılı olduğunu görebiliyordu. "Neyin var?"
Blake omuzlarını silkti. "Her zamanki şeyler,"
Henry onun yüzünü biraz daha taradı. Erkek kardeşinin kahveye kaçan saçları önüne düşüyordu. Ancak Henry onun gözlerindeki tedirginliği yine de seçebiliyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Sandalyede gergin bir biçimde oturuyordu.
"Tüm bunlarla nasıl baş ediyorsun?"
Henry'nin çenesi seğirdi. Kardeşine ne kadar zorlandığını anlatmak iyi bir fikir değildi.
"Ben sizin ağabeyinizim, bu benim önceliğim."
Blake ona dik dik baktı. "Kaçamak cevaplar veriyorsun,"
Henry geçiştirmek üzere güldü. "Sen de öyle cevaplar vereceğim sorular soruyorsun,"
Cevabı üzerine Blake de güldü. "Bir kız var,"
Henry gözlerini irice açtı. İşte bunu beklemiyordu. "Tanıyor muyum?"
Blake başını aşağı yukarı salladı. "Lily," dedi yumuşak bir sesle.
Henry o an donakaldı. "L-Lily? Lily Binham?"
Blake umutsuzca başını salladı. Dirseklerini dizlerine yaslayıp başını avuçları arasına aldı. Sonrasında yüzünü ovuşturup doğruldu. "Ne yapacağımı bilmiyorum?"
Henry de bilmiyordu. Erkek kardeşi, Blake, Noah'nın kardeşine aşık olmuştu. Kardeşi, en yakın arkadaşının kardeşine aşık olmuştu. "Peki ya o?" Henry'nin aklına ilk gelen bu olmuştu. Lily de kardeşini seviyorsa o halde Henry, onlar için elinden geleni yapmaya hazırdı.
Blake'in gözleri uzakta bir noktaya odaklandı. Dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrıldı. Yüzündeki umutsuz ifade yerini aydınlık bir ifadeye bırakmıştı. Başını salladı. "Birbirimizi seviyoruz,"
Henry elinde olmadan güldü. Küçük kardeşi aşık olmuştu. "Blake bu..." Gülümsemesi genişledi. "Harika kardeşim."
"Evet, evet öyle," Blake geniş gülümsemesiyle ağabeyine baktı. "Beni desteklemene ihtiyacım vardı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bakışlarında Saklı (Wattys 22 Kazananı)
Ficción históricaWattys 2022 Tarihi Kurgu Kazananı Not: Bu kitap, Acklam Serisinin ilk kitabıdır. "Hatıralarda saklanmış bir aşk..." Henry Acklam, aşkı aramaktan çok uzaktı. Öncelikle ilgilenmesi gereken bir ailesi vardı. Üstelik duygularını gizlemesi gereken kimse...