Şafak Sökmeden - 6

300 115 47
                                    

⛓️Keyifli Okumalar⛓️

Yağız ve Ege Reyiz😻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yağız ve Ege Reyiz😻

Baş ucumda yıllardır bana eşlik eden çalar saatimin çalması ile savaşa gider gibi ayaklandım. Bugün çok güzel gün olacaktı hissediyordum. Hislerin yanıltır seni. İç sesimin boş boğazlık etmesine göz devirdim ve üstümdeki yorganı fırlatıverdim. Benim acilen Ege'den yatağımı düzeltmem hakkında ders almam gerekiyordu. Kızımdan öğrenmem gereken sadece bunlarla sınırlı da değildi. Mesleğimden dolayı hiçbir düzenim yoktu, olan düzenim de Yağız'dan sonra bozulmuştu. Yağız ile evliliğimizde birbirimizin eksikliğini gideriyorduk. Mesela çorabımı rastgele bir yere attım diyelim. Yağız o çorabı görüp kirli sepetine atıyordu. Veya Yağız, ekmek almayı unuttuysa ben evimizin altında bulunan marketten ekmeği alıp geliyordum.

Bunun sayesinde evimiz düzenli duruyordu. Ama şu an için konuşursak ne Yağız vardı ne de eski ev. Zaten Yağız, Kağan'a taşınmıştı. "Kirayı falan bölüşürüz, benimle oturmak çok büyük bir veli nimet Kağan. İyi düşün." gibi gibi bahaneleriyle Kağan'ı sonunda ikna etmişti. Kağan'ın oturduğu dairenin karşısında ise Barış ve Serkan oturuyordu. Sedef ise Barış ve Serkan'ın dairelerinin tam üstündeki dairede oturuyordu. Tüm bunları toplayacak olursak, Sedef'in annesinin üstünde kayıtlı olan binada; Sedef, Kağan, Barış, Yağız ve Serkan oturmuş oluyordu.

Yani bizimkiler Sedef'in kiracısı hâline gelmişti. Yağız ile ilk evlendiğimiz zaman, doğu görevimiz vardı. Ege, Adıyaman doğumluydu yani. Biz de bizimkilerle tanışalı 2 yıl dolacak, üçüncü yıla demir atmış oluyorduk. Böyleydi bizim öykümüz işte. Her ne kadar İstanbul'da doğmuş büyümüş olsam da Adıyaman'dan İstanbul'a tekrardan taşınmak, köyden indim şehire gibi bir şeydi. Yanlış anlamayın, Adıyaman'ın ikliminden dolayı köye benzettim. Yoksa Adıyaman, hepsine tek basardı.

Bizim tayin nereye çıkarsa Alev ve annem de gelmiş oluyordu. Sonuç olarak onları İstanbul'da bırakamazdım. Annemin sağlık sorunları da vardı. Alev de reşit değildi. Olsa bile onları tek başlarına koca şehirde bırakamam. Kısacası Alev bir baltaya sap olana kadar onları peşimden götürmeye devam.

Artık işe gitmenin vaktinin geldiği kafama dank ettiğinde saçlarımı yukardan deve hörgücü gibi toplayıp diğer yatakta yatan Alev'e kaydı gözlerim. Hâlâ uyuyordu, bugün okul vardı! Okul! Alev'in yanına sinsi bir şekilde sinip yanındaki komodinden her sabah kalkıp içtiği soğuk suyu bardağa özenli bir şekilde döküp yüzüne fırlatıverdim. Suyu üzerine fırlatmam ile yatakta halay oynar gibi zıplaması bir olmuştu. Ben onun hâline gülerken o daha henüz gözlerini açamamış, ovalayıp duruyordu elleriyle. "Abla ne fitne çıktın sen bi git!" uykulu sesiyle olabildiğince bana bağırınca yere düşen yastığı yüzüne attım. "Boran gidecek bugün, gitmeden kalk vedalaş bari." gece Boran'ı uyandıracağımda 'Sahuru ben öğlen yaparım kankam git sen.' gibi şeylerle saçmalasa da zorla onu bir şekilde uyandırmıştım. Sahuru; ben, Boran ve Alev ile beraber yapmıştık. Annem bize katılmazdı asla ama orucunu da tutuyordu. Annemin iletişim yolunu bir öğrensem 99 problemimin 100ü çözülecek.

Şafak SökmedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin