𝐓𝐇𝐄𝐑𝐄 𝐘𝐎𝐔 𝐀𝐑𝐄

266 30 181
                                    

YEAR: AUGUST, 2012
PLACE: NEW YORK

Theo ile Ruth hakkında ettiği kavgayı konuşuyorduk. Kafasına fazlaca takıyordu. İkisi birbirine çok düşkündü. "Bir şey diyeyim mi? Siz evlenirsiniz bile." Theo kahkaha attı ve kahve fincanını masaya bıraktı. "Ben ve evlenmek öyle mi? Ben buna ancak gülerim."

"Erkeklerin bu evlilikten kaçma saçmalığı nedir? Bakta gör. Ruth ile ne zaman bilmiyorum ama evleneceksiniz." Theo elini omzuma koydu. "Hiç kendimi kafese kapatamam. Evlilik bir yük ve bu yükün altına giremem."

"İğrençleşme igrençleşme." Surat ifademi ekşittiğimi görünce güldü. "Gerçek dünyaya hoşgeldin küçük kuş." Suratımı ekşitebildiğim kadar ekşitip gözlerimi kıstım ve oturduğum yerden kalkıp elimi uzattım. "At gözlüklerim ve hayallerimle mutluyum." Elime ve bana baktı. "Theo sana asılmıyorum."

"Bunu düşünmedim Rowena." Elimi tuttuğunda ayağa kaldırdım. "Arkan pis." Elinin aldığı her yeri çırptı. "Geçti mi?" Başımı olumsuz yönde salladım. "Benim çırpamayacağım bir yerde. Sonra sana asıldığımı düşünüyorsun falan." Saçımı savurduğumda güldü. Arkasını temizlediğinde birlikte set kapısını aralayıp stüdyoya girdik.

"Bugün hangi sahneyi çekecektik?" Merakla kendisine döndüm. "Sanırım şu balkon sahnesini. Bu geçici dövme amma kaşındırıyor he." Gözlerimi kıstım. "Kontrol etmemi ister misin?" Şaşkın bakışlarla bana döndü. "Bir de asılmıyorsun öyle mi?" Koluna girip sessizce fısıldadım. "Birazdan göreceğim."

Benim gibi sessizce fısıldayarak dibime girdi. "O zamana kadar beklemen gerekecek." Yüzümü tekrardan buruşturdum. "Ya da fikrim değişti. Hatta sahneyi çekerken bir kaç tane mide hapı falan alırım. Kusmamak için." Bunu gerçekten söylemediğimi biliyordu o yüzden aynı şekilde karşılık veriyordu.

"Dostum aynı şekilde." Kahkaha attı. Gözlerimi kısıp onu seyrettim. İnsanların gülüşlerini seviyordum. En doğal hallerini o zaman görüyordum ve bu da çok hoştu. "Niye öyle baktın?" Daldığım yüz çehresinden sıyrılıp başımı iki yana salladım. "Bilmem hoş bir gülüşün var. Yani şöyle çok saçma aslında ama insanların gülüşlerini izlemeyi seviyorum. En doğal yanları ortaya çıkıyor."

"Garip bir kızsın." Omuz silktim. Önüne doğru yürürken, muhteşem bir rüzgar esti ve ona döndüm. "Hava bile en güzel halimi göstermeye çalışıyor. Baksana." Rüzgar beni uçuştururken elbette mükemmel görünmüyordum ama öyle yapmamda sakınca görmüyordum. "Sen delisin."

"Deliler dünyasında tek akıllı benim asıl."

Yanıma geldiğinde koluna girdim. Başımı omzuna bıraktım ve birlikte içeriye geçtik. Zaten üzerimizde film kostümleri olduğundan herhangi bir hazırlık yapmadan sahneyi çekecektik. Sadece pudra dokunuşları olurdu o kadar. "Dondurma yiyelim mi?"

Birilerini bulup bu isteğimizi söyledikten sonra yönetmenin yanına gittik. Yönetmen alan hakkında tasarımcılarla tartışırken, bizi gördüğünde gülümseyip yanımıza geldi. Bu adamı seviyordum. Enerjik görünüyordu. "Veronica gerçekten dinamik bir yapı oluşturmuş. Bunu söylemeyi sanırım hiçbir zaman bırakmayacağım." Sonda kendi kendine söylendi ama duyduk.

Hoşuma gitti. Oldukça keyiflenmemi sağlayan sözlerle birlikte, makgözüm geldi. Yüzüme pudra fırçasıyla dokunuşlar yaparken far tutmuş tavşan gibi çıkmamak adına kameraya çeşitli garip hareketler yapmayı unutmadım. Herkes hareketlerimle gülerken, dudağıma yedirilen hafif renkli ruju güzelce ezdim ve ayağa kalktım.

Theo yüzündeki ağır pudradan şikayet ederken dondurmalarımız gelince susmuştu. Stajyer olduğunu düşündüğüm kız bana karamelli, Theo'ya çilekli alınca bunu nereden bildiğini düşündüm ama cevabı çabuk geldi. Büyük ihtimalle daha önceden de orayı aşındırdığımız dondurmacıdan dondurma almış olmalıydı. Kızı da öyle görünce bizim gönderdiğimizi anlamışlardı.

𝐆𝐄𝐓𝐀𝐖𝐀𝐘 𝐂𝐀𝐑Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin