YEAR: June, 2009
PLACE: LOS ANGELESİnsan ne zaman büyür? Yoksa doğdugu anda gelişimini tamamlayıp mı dünyaya gelmiştir? Ya da ne zaman sorumluluk alır? Sonradan mı yoksa doğmak bir sorumluluk mu? Soruları sorduğunuzda alması neredeyse imkansız olan bir cevaptı belkide. Bende kendimce yıllarca bu soruya cevap bulmaya çalışmıştım. Bulmuş muydum peki? Asla. Yanından bile yaklaşamamıştım.
Sabahın ışıkları odamın penceresinden yansıyıp yüzüme gelirken, getirdiği sızıyla gözlerimi açıp etrafa baktım. Yattığım yerden doğrulup esneyerek bileğimde hep bulunan tokayla saçımı topladım. Dün okuldan sonra Jane Volturi'nin çekimlerine gitmiştim ve döndüğümde saat sabaha geliyordu. Şimdi ise ancak 2 saat uyumuş bir şekilde Matematik sınavına gidecektim.
Neyseki kendime güvendiğim tek dersim oydu. Deha diyemesemde, Matematik açısından işlem kabiliyetim yüksekti. Bu ailemde amcamdan geliyor olmalıydı. Sorgulamayı kenara bırakıp esneyerek terliklerimi giydim.
Sabah daha 7.00 sularında iken, tuvalete gidip musluğu açarak yüzüme suyu çarptım. Gardırobuma gidip içinden okul eteğini ve yedek tişörtümü çıkartıp yatağa attım. Dışarıya çıkıp merdivenlerden inerek mutfaktan gelen yanmış ekmek kokusu ile gözlerimi kapatıp gülümseyerek içeriye girdim.
Görevlimiz, her sabah yediğim tostlardan yapmıştı. Keyifle bir tanesini almaya çalıştım ama elim yanınca acıyla inledim. Babam elindeki sigaranın daha yarısını bile içmeden küllüğe bastırıp yanıma koştu. Parmağımdan tutup ne yaptığını bilir bir tavırla musluğu açarak elimi yıkadı.
"Auw auw acıyor." Babam yan bir gülümseme verdi. "Acır tabi. Ben sana demiyor muyum? Sıcakken bir şeye dokunmak için acele etme diye." Geri çekilmeye çalıştım ama babam elimi musluğa tutmaya devam etti. "Madem eliniz yandı, katlanın bakalım küçük hanım."
"Acıyor acıyor." 10 dakika zorlayarak beni musluğun altında tutmuştu. Geri çekildiğimde elimi inceledim. Normalde kızarırdı ama hiçbir şey görünmüyordu. Sadece ufak bir sızı vardı. Teşekkür etmek için bir zamanlar tüm Hollywood'u görünüşüyle büyüleyen babama baktım. Gülüşüm soldu.
Yeni sigarayı yakıp umutsuzca tüttürmeye başlamıştı bile."Sağol." Kısık sesle demiştim. Beni duyduğundan bile emin değildim. Dışarıya çıkıp tostumu yiyerek odama koştum. Yatağın üzerindeki kıyafetleri alıp tostumu yiye yiye giyindim.
Spora gideceğimden çantama eşofmanlarımı sıkıştırdım. Su şişesini alarak büyük bir yudum içtim ve merdivenlerden indim. Dışarıya çıktığımda hissetiğim soğukluğu keyifle karşıladım. Çok geçmeden içim buz gibi olmuştu. Benim için ayarlanan arabaya bindim.
"Merhaba Carl." Güzel bir selam verdikten sonra çantamdan okuduğum Operdaki Hayalet kitabını çıkarttım. 329. Sayfa üzerinde hareketlenen parmaklarım, aşkın ve nefreti aynı anda öğrenen karakter hakkında bilgi edindi. Daha fazla okudum. Neredeyse bitirmek üzereydim.
"Hanımefendi, gelmek üzereyiz." Başımı kitaptan kaldırıp kapağını sert bir biçimde kapatarak çantama attım. Okulun dışına park ettiğinde kapıyı açıp Carl'a teşekkür ederek dışarıya çıktım. Ceket giymekle hata ettiğimi düşünüyordum. Haziran ayındaydık ve ben ceket gitmiştim. Şimdiden sıcak olmaya başlamıştı bile.
Umursamazca omuz silkip terleme faktörünü önemsemeyerek okula yürüdüm. İçeriye girip merdivenlerden çıkarak üst kata kadar ilerledim. Sınıfıma geldiğimde kapı tarafındaki sıradan dördüncü sıraya oturdum. Çantamı çıkartıp kimsenin oturmaması için yanıma bıraktım. Kitabımı açıp başımı duvara koyarak okumaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐆𝐄𝐓𝐀𝐖𝐀𝐘 𝐂𝐀𝐑
Fiksi PenggemarRowena Depp, Lori Anne Allison ve Johnny Depp'in bitmiş ilişkilerinden dünyaya geldiğinde hayatın gerçekten kötü olduğuna inandı. Ellerini attığı ilişkinin ölümüne, gözlerini çevirdiği evliliğin çöküntülerine denk gelmişti. Büyüleyici güzellikte ola...