İkinci kitabın başlangıcı
Son hiçbir zaman vakti yok etmemişti. Son bir başlangıçtı, vakit kilidini kırmıştı. Artık bir varoluşa sığan öfke vardı.
✨✨✨
Bir son, bir başlangıçtı defterin kapladığı kaderde yazılı zamanda. Bir kıyamet, bir zemine hazırlık yapabiliyordu. Bir günah, bin kefareti ortaya dökebiliyordu. Ortada büyük bir savaş vardı ve o savaş dünyaya bedel ödetebilirdi. Bedel ödeyen taraf, bedel ödetene büyük bir zemin hazırlıyordu oysaki... O zemin ya kanla bulanacaktı ya da yerle bir olacaktı. Seçmek ellerinde değildi, olanlar gösterecekti neleri seçebileceklerini.
Arsen Hisar; yaralı şehir, kana karışmış mazlum şehir, mazlumu yutmuş zalim şehir... Arsen Hisar ölü şehriydi, dirilmesi gereken bir şehirdi. Öldü şehir... Ölen şehir değildi oysaki, ölen insanlardı, ölen insanların kalpleri, ölen insanların cesaretiydi. Sessizdi bu yüzden şehir, sessizliğe mahkûm etmişlerdi. Bu mahkûmiyet tutsaklığın önderiydi.
Atılan adımın sesini işiten yerin kulağı vardı. Geçmiş hisli bir intikamdı ve bu intikamın her yerde kulağı vardı. Bu yüzden sessiz olmalılardı.
Gün geldi, zaman geçti, intikam büyüdü. Büyüyen intikam değildi sadece. Büyüyen iki çift bedenin vücut bulmuş hali yeryüzündeydi. Artık kaçış yolu yoktu, yol yoktu, son yoktu... Başlangıç, sonun en temel noktasıydı.
Öfkeliydi adam, acısı öfkesiyle birleşince, içinde biriktirdiği kıyameti yol yapıp sunuyordu ölümü idame ettiren adamın ayakları altına.
Öfkeliydi kadın, sessizliği öfkesiyle birleşince içinde, biriktirdiği intikam ateşi etrafa sıçrayacak kadar yürüdüğü yolu emin kılıyordu. Adım attığı yol, sessiz bir ateş parçasıydı.
İntikam boylu boyunca uzayan kocaman yoldu. O yolda birleşecekleri bir emelleri vardı, o emel bilemedikleri yolu önlerine serecekti, sermişti de. Birbirlerini gördüklerinde yarım kalmış yanlarına zuhur eden hissiyatta bir bütünlüğü sağlatacaklardı, sağlamışlardı da. Göz gördüğü anda kalp itaat etmiş, itaat edilen kalpte ise filizlenen his birbirlerine yurt olmuştu.
Başlangıçlar büyük bir serüven olmuştu ikisine de. Şimdi ise o serüvenin ortasında ayrılan yolun başındaydılar. Yakıp yıkılan bina değildi sadece. Yurtları yıkılmış, kalpleri enkaz altında kalmıştı. Birbirlerinden uzaklaştırılmış, kaderlerine bir hüküm sığdırılmıştı. O hükme ölümün ucunu dokundurmuşlardı.
Ne demişti adam; savaş biziz, savaş içimizdeki maneviyat. Maneviyata tutundu kadın, baş eğmedi. Şimdi eğmediği başını kesmek istiyorlardı fakat direndi kadın. Direnmesi yok oluş değildi, direnmesi bir varoluştu. Yok olmamaya yemin etmişti. Biliyordu ki, var oldukça yardımcısı Rab'dı. Hiçbir zaman umudunu yitirmemişti ve öyle de oldu. Umudunun başladığı yerde, yeni bir Ayza doğmuştu arkada bırakılan hayatına yeni bir adım atmak isteyen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA-I AŞK (Yeniden Yayında)
SpiritualSöyle ona! Davamızın gür sesiyle hak batılı yenecektir. Biz kula secde etmeyiz. Ürpertici bir kıyametin ortasında, etrafı toz dumana katan bir bomba silsilesi... Hüküm yemiş bir hayat... Bir şehrin düşmesi... Ve ölümün ucundaki iki beden... Hayat in...