uyarayım, bu ficde minsung gerçekten çok az olacak ona göre devam edin isterseniz hatta başta kitabın kapağına minsung koymakta tereddüt ettim ama böyle kaldı, ne yapalım
öncelikle, üniversite sınavı stresini yaşamayan kimse yorum yapmasın, empati yapmayı bilmeyenlerde yorum yapmasın, abartıyor gibi tek bir kelime görürsem karşılık vermekten çekinmem
medyayı tavsiye ederim, onunla okuyun bence şarkının anlamı ile daha da pekişecek
***
Innie, hırkasını giyip kapıyı açmış, tek kulaklıklığını kulağına yerleştirecekken kapının önündeki araba dikkatini çekmişti, çalan korna ile içindeki Chan'ı fark etti, minik bir gülümseme bıraktı Chan'a karşı, amcası yine araba sohbetlerinden birini yapacak olmalıydı.
Evin kapısını çekip kulaklığı kulağından çıkarırken gülümseyerek ilerlemiş, ön kapıyı açarak yerleşmişti. "Özlemişim kas adam," diyerek Chan'a sıkıca sarıldığı zaman arkada sessizce oturan Yejoon'u görmek bir anlık duraksattı.
Chan da kahkaha atarak yeğenine sarılmış, "Bende özledim," deyip geri çekilmişti. "Üçümüz ne zamandır çıkmıyoruz böyle, bende boşken fırsatı kaçırmadım Yejoon'u da alıp geldim."
Innie, Yejoon'a bakıp kısık sesle bir selam verdi. "Selam."
Yejoon dudaklarını birbirine bastırdı. "Selam."
Dün gece Innie ile telefonu pek iyi kapatmamışlardı, bu yüzden kendini ona karşı suçlu hissediyordu ama onun da kalbi kırılmıştı, bu yüzden hiç keyfi yoktu. Chan ikisine bakıp iç çekerken arabayı bahçeden çıkardı, "Sen nereye gidiyordun?" demişti kapıdan çıkmak üzere olan Innie'yi gördüğü için.
Innie omuz silkerek arkasına yaslandı. "Biraz yürüyüş yaparım dedim, evde babamlar da yokken sıkıldım, belki Yejoon'u alırdım sonra."
Kendi adını duyması ile Yejoon kafasını bilekliğinden kaldırıp önüne baktığında dikiz aynasında Innie ile göz göze gelmişlerdi. Chan sırıttı. "İkiniz çok büyüdünüz."
"Hadi ama ihtiyar, yine mi çok büyüdünüz konuşması?"
Kahkaha attı. "Ne! Çok büyüdünüz ama, Innie beni geçtin bu çok kırıcı. Ya sen bir zamanlar küçücük bir şeydin, şimdi kocaman olmuşsun, yüz hatların oturmuş, vücudun... Tanrım, Jeongin gibisin gözümde. O çocuk gitmiş yerine koca adam gelmiş gibi hissediyorum."
"Yejoon," diye devam etti sözlerine, arkasını kontrol ederek direksiyonu kırıp arabayı döndürdü. "Saçlara bak, kıpkısaydı şimdi Hyunjin gibi, upuzun nasıl, gittikçe güzelleşiyor. Hepiniz gözlerimin önünde büyüdünüz, sus."
Innie kahkaha atarken Yejoon da gülümseyip uzanmış, yavaşça Chan'ın yanağından öpmüştü. "Teşekkür ederim aşkım," deyip bir kere daha öpüp geri çekildi. "Sende öylesin, her gördüğümde daha yakışıklı oluyorsun. Çok aşığım sana."
Chan sırıttı. "Kalbimi nasıl çalacağını biliyorsun."
Yejoon ona gülüp başını sallamış, arkasına yaslanmıştı. Ne kadar zaman geçerse geçsin, Chan'ın yeri onda hep ayrı olacaktı, adımları bazen onun evinin önünde buluyordu kendini, Chan'ı tarif edemiyordu, hayatında 'iyi ki var' diyeceği nadir insanlardan biriydi.
Dakikalar sonra Chan arabayı bir kafenin önüne çekmiş, üçü inip içeri geçmişlerdi. Chan'ı tanıyan gözler, Innie ve Yejoon'u tanıyan gözler onları bulurken "Şurası güzel," diyerek cam kenarında bir yeri işaret etti Innie. "Çok göz önünde de değil, oraya oturalım."
Gösterdiği yer kafenin arkasında, camın önünde, bir tarafı puf bir tarafı da sandalyeden oluşan yerdi. Chan ve Yejoon onayladığında Innie cam kısmına oturup pufta yayılmış, Chan da yanına oturmuştu. Vücudunun birazını Chan'ın üstüne verip amcasının göğsüne yaslarken Yejoon da kendine bir sandalye çekti.