Şöyle düşünelim mi, siz bana bir şey anlatmak zorunda değilsiniz ve ben bilmediğim halde de size 'ya siz neyi kaybetmekle karşı karşıya kaldınız ki, şımartılmışsınız' demeye hakkım yok değil mi
Çünkü bilmiyorum ve bilmediğim için de diyemem, bu yüzden Innie nasıl bu can sıkıcı konuyu açıp Yejoon'a anlatmadıysa Yejoon da bu konu hakkında bir şey bilmediği halde ona asla ve asla böyle bir cümle hakkı vermez
Bu yüzden Innie söylememiş, Yejoon'un bir suçu yok demek saçmalık olur
***
Innie geldiği evin kapısını kapatırken boş olmasından dolayı sinirle çığlık atarak içini rahatlatmaya çalıştı. Başını ellerinin arasına almış, içinde söyleyemediklerinin acısı ile bağırırken çalmaya başlayan telefonunu tuttuğu gibi içindeki tüm öfke ile karşıya fırlattı.
Önce büyük bir gürültü ile mermer tezgaha çarpan telefonun ilk önce sesi kesilmiş ardında da parçaları yere saçılmıştı. "Bencil!" diye bağırdı saçlarını çekerek. "Bencil!"
Ne olursa olsun o Yejoon'a karşı kelimelerini hep özenle seçerdi, bilmediği şeyler hakkında yorum yapmaz, sessiz kalırdı çünkü Seo Yejoon, kalbi tek kırılmayı bile kaldıramayacak kadar hassastı ve melekler üzülmemeliydi.
Bilmiyor olabilirdi ama bilmediği halde ona 'sen neyi kaybetmekle karşı karşıya kaldın ki' diyemezdi. Üst kattaki banyoya girip aynadaki haline baktı, o Yejoon'a bugüne kadar 'sen neyle savaştın ki' dememiş, özellikle de 'şımarıksın' gibi bir cümleyi asla kurmamıştı.
Dişlerini sıktığı için acıyan çenesine attı elini bağırarak, gözlerini sıkıca birbirine bastırdı. "Neyi mi kaybettim?" Bağırdı. "Ailemi kaybettim ben ailemi! Gözümün önünde babamı kaybettim! Gözümün önünde ailemi kaybettim ben!"
Jisung'un aylarca gözünün önünde yok olmasını unutmamıştı, sırf ağlayışlarını saklamak için her gece banyoya girdiğini, geçirdiği krizleri, Minho'nun eve gelip ağlayarak yalvardığı o günü, konuşurken sırf zarar vermemek için dizlerinin altına sıkıştırdığı ellerini unutmamıştı.
Ağlayarak yere çöktü. "Ailen sırf sen onların çocukları ol diye peşinde koşarlarken ben ailemi kaybetmemek için savaşıyordum Yejoon." Hıçkırdı. "Ama ben gelip de bir gün sana şımarma, onlar senin peşinde koşuyor bak demedim."
Elini ağzına bastırdı bağırmamak için. "Ben bunları hak etmedim."
Banyonun köşesine çökmüş, bacaklarını kendine çekmiş delicesine titreyerek ağlarken tırnakları boynunu çiziyor, parmakları saçlarını çekiyordu. Bugün yine evden çıkarken aklında Yejoon'dan özür dilemek vardı, önce dünkü atışmaları için özür dileyecekti sonra da sarılıp bir süre dizlerinde uyuyabilirdi.
Şimdi bunlar çok uzaktı o anki yaşadıklarına.
"Yejoon." dedi Chan zorlukla. Eve gelmişler o, Innie gittiği gibi Minholara haber etmişti çünkü bilmeleri gerekiyordu olan şeyi. "Mahvettim!" dedi Yejoon. "Mahvettim, amca ben onu mahvettim! Ben Innie'yi, ben bizi mahvettim!"
Kapı çaldı, Felix oğluna bakarak kapıyı açmaya gitmiş, Changbin duyduğu ağlama sesi ile "Ne oluyor?" diyerek hızla ilerleyecekti ki Felix elini eşinin göğsüne koyarak onu durdurmuş, onu kendine çekmişti.
"Changbin öğren, öyle içeri gir."
"Felix, Yejoon neden ağlıyor?"
Felix iç çekti. "Yejoon ile Innie dün sınav stresi yüzünden atışmışlardı ve ikisi birbirlerini kırmışlardı ama bugün Yejoon sanırım gerçekten bilmeyerek de olsa hatalar yapmış ve..."