"İstemiyorum, baba yapma lütfen." Yejoon, neredeyse yalvararak Felix'i odadan çıkarmaya çalışırken bağırarak 'istemiyorum' dememek için kendini zor tutuyordu.
Yatağa girip örtüyü dizlerine kadar çekti ve geceden beri durmayan gözyaşlarını tekrardan dökmeye başladı, daha iki gün önce Innie ile çok mutlularken bir anda bu duruma gelmek, dün giderken attığı bakış, onun yüzünden kendisine zarar vermesi Yejoon'un canının yanmasına sebep oluyordu.
"Kendimden nefret ediyorum," diye mırıldandı titreyen sesiyle, örtüyü parmaklarının arasına sımsıkı hapsetti. "Kendimden nefret ediyorum."
Telefonuna uzanıp Innie'yi aradı ama dünden beri 'ulaşılamıyor'a düşmesi bağırarak yatağa vurmasına sebep oldu. Sonra odasının kapısı açıldı, içeriye giren Changbin kollarını açtığında Yejoon tutamadığı hıçkırığını bıraktı.
Changbin ilerleyip çocuğuna sarılmış, "Yemek ye biraz," demişti. "Bak," dedi dürüst olarak. "Dürüst olacağım çünkü bunu bir baba olarak yapmam lazım."
Felix de odaya girerken ilerleyip Changbin'in yanına oturdu, Yejoon yaşlı gözleriyle ikisine bakarken Changbin iç çekti.
"Hiç bunu demek istemiyorum ama çok hatalısın, senin de kalbin kırılmış olabilir ama sen bu kalp kırıklığını sana yumrukla gelen birine silah çekerek yok ettin. Düşünüyorum, geceden beri düşünüyorum, aynı şeyi Innie sana dese nasıl olurdu, biz seni toparlayabilir miydik? Yejoon, biz nasıl olurduk o sözden sonra bunu düşünüyorum ve cevabı benim canımı çok yakıyor. "
"Bak babacığım," diyerek Yejoon'un elini tuttu. "İnsanlar sinirlenebilir, sinirlenebilirsin ve sinir anında ses tonuna hakim olamayabilirsin, bak ses tonu diyorum, ağzından çıkan kelimeler demiyorum çünkü ne olursa olsun insan o sinir anında karşısındaki kim olursa olsun bilmediği bir konu hakkında böyle kırıcı konuşmamalı, geri dönülemez bir hata yapılabilir."
Yejoon'un yanaklarını sildi. "Ve sen de çok hatalısın çünkü kullandığın o cümle bu dünya üzerinde en kırıcı cümlelerden biri ve gerçekten bunu demek istemiyorum ama yeğenimi tanıyorum, Innie ile hiç barışmayabilirsiniz. Ha, bir şey olur barışırsınız ama üzgünüm seni pembe bir dünyaya koyamam bu sefer çünkü bu canını ileride daha çok yakmak olur ve ben senin canının yanmasını istemiyorum. Tek yapman gereken şey özür dilemek."
Yejoon kaşlarını kaldırdı."Innie'nin yanına gidebilir miyim?"
Changbin başını sallayıp "Şu an olmaz," demiş ve eklemişti. "Çünkü o kursa geçti evde değil. Şimdi kalk, biliyorum zor ama yemek yemelisin, sen ne olursa olsun benim çocuğumsun ve hatanın payını çekerken bile kendini bu kadar yıpratmana izin vermeyeceğim. Hadi."
Yejoon'u elinden tutarak mutfağa götürdüğünde çok değil, bir iki güne Innie herkesi bir şekilde kendisinden uzaklaştırıp normal hayata dönmelerini sağlamıştı. Kendisini meşgul edecek şeyler arıyordu, ders programını yoğunlaştırmıştı, kursa gidiyor geç saatte dönüyor, kendini olabilecek en az şekilde boş bırakıyordu.
Gecenin bir saati oturmuş not çıkarırken aniden burnunun çevresinde hissettiği ıslaklık ile kaşları çatılı ve elini hızla burnuna doğru götürdü, daha ne olduğunu göremeden masaya düşen kırmızı damla küfür ederek ayaklanmasını sağlamış, hızla banyoya koşmasına sebep olmuştu.
Aldığı peçeteyi burnuna koyup tampon yaparken klozetin üstüne oturarak pozisyonunu korudu, şimdi bu saatte bu kanama da neydi tanrı aşkına, anlamıyordu. Tam da sabırla durmasını beklerken aklına kafede Yejoon'un söylediği şey düştü, sağlığımı önemseyerek program yaptım.