300 oy, 300 yorum
700, 800 kişinin gördüğü bir bölüme 300 oy bence çok kolay***
Yejoon yatağında oturmuş, bacaklarını kendine çekmiş cam duvarından dışarıyı izlerken aslında zihni görüntünün güzelliği ile ilgilenmiyordu gözlerinin aksine, karanlık odaya derin bir iç çekiş bıraktı ilk önce.
Gözyaşının tükenmesi dedikleri bu muydu bilmiyordu ama sanki ağlamak istedikçe artık gözyaşları gelmiyordu, belki de gerçekten tükenmişti ve ağlayamıyordu. Tırnakları istemsiz bir şekilde dizlerine batarken Innie'nin ne yaptığını düşünüyordu aslında.
İyi miydi, gösterdiği gibi gerçekten öfke mi doluydu yoksa ders mi çalışıyordu delicesine, başı ağrıyor muydu, yemek yiyor muydu çalışırken, uyuyor muydu, yapması gereken o ihtiyaç verici tüm aktiviteleri aksatıyor muydu, sahi Innie şu an nasıl ve ne yapıyor merak ediyordu.
Gözleri camdan kayıp çalışma masasının üstündeki dijital saate gittiğinde üçü kırk iki geçtiğini fark etti. Innie'ye sağlığını önemsemeden ders çalışıyorsun derken kendisi şu an ne yapıyordu buna anlam veremiyordu, hayatın ona yaptıklarını çek der gibiydi hareketleri.
Uyuyamıyor, ders çalışamıyor, yemek yiyemiyordu. Her iki babası da hep onun iyiliği için yanına gelip bir şeyler yapması adına çabalıyordu ama Yejoon'un tek yaptığı uyumaktı.
"Şımarık," dedi hareketleri aklına gelirken. Dolan gözleri ile güldü. "Şımarık Yejoon. Şımarık Yejoon, ailenin değerini bilmiyorsun."
Sonunda gözlerinden akan yaşı silmedi, yanağından dizlerine damlamasına izin verdi. "Şımarık Yejoon."
Beni hiç tanımamışsın.
Sadece on beş yaşındaydım.
Ailemi kaybetmemek için çabalarken sadece on beş yaşındaydım.
"Sen ailen için savaşırken benim ailem, benim peşimden koşuyordu." Dişlerini sımsıkı birbirine bastırdı. "Innie ben çok şımarığım değil mi, hala akıllanmamışım baksana. Innie ben seni çok özledim... Ben seni çok özledim."
Alnını diz kapaklarına yasladığı gibi gözyaşları hızla akmaya başladığında Innie'nin de kendi evinde, babasının omuzunda aynı onun gibi hıçkırarak ağladığından habersizdi.
"Innie keşke sana sarılsam."
Sabahları koşa koşa apartmandan çıkıp onun kolları arasına girmeyi bu kadar özleyeceğini hiç tahmin etmemişti. Günlerdir tek tikte olan mesajları o günden beri hiçbir şekilde telefonuna bakmadığını onun yüzüne yüzüne vururken yine aynı donuk profil ile telefonunu hırsla kapatıp kenara bıraktı.
Isırmaktan kanattığı dudaklarının acısını umursamadan dişleriyle yaptığı baskıyı biraz daha arttırmış, alnını geri diz kapaklarına bastırmıştı. Gün doğana kadar ağlayıp, Innie ile çekildikleri fotoğraflara bakmaktan başka hiçbir şey yapmazken duş almış sonra da üniformalarını giymişti.
Changbin'in koyduğu kahvaltı etmeden evden çıkmak yok yasağı yüzünden kahvaltı etmiş sonra da babası ile beraber arabaya binmişti. Ön koltuğa oturup kemerini takarak başını cama yasladı.
Changbin ise çocuğunun bu görüntüsü ile iç çekti, gözleri şiş, teni solmuş, zayıflamaya başlamıştı. Eğer elinden bir şey gelse tek dileği ikisini barıştırmak olurdu, ikisinin de iyileşmesini isterdi ama hiçbirinin elinden sadece durmaktan başka bir şey gelmiyordu.
Arabayı okulun önüne çekerken Yejoon kapıyı açtığında "Sarılma yok mu?" diyerek kollarını açtı. Yejoon duyduğu soru ile duraksadı, başını çevirip ona kollarını açan adama bakmış ardından da tereddüt bile etmeden sımsıkı bir şekilde boynuna sarılmıştı.