Innie kulaklıklarını takmış, sesini sona vermiş ve onu farklı evrenlere sürükleyen şarkı eşliğinde bahçede oturmuş resim çiziyordu. Biten çizimle beraber derin bir nefes verip geri çekildi ve tabletin ekranına baktı.
Tamam, fazlasıyla güzel olmuştu.
Jiwon bir marvel delisi olduğu için ona çiziyordu bu resmi, sahi iki hafta sonra gelirim diyen kendisi de büte kalmış bu sebeple Busan'da kalma süresi uzamıştı. Minho elinde iki kahve ile çıktı ve kahveleri masaya bırakıp kendine bir sandalye çekerek oturdu.
"Ara ver lan, gözlerin bozulacak."
"Oldu değil mi ya?" dedi Innie hiç onu takmadan, sabahtan beri burada oturuyor olabilirdi ve hava kararmaya yakın resmi anca bitirmişti. Minho kahvesini içerken "Süper," demiş, oğlu da bu yanıtla resmi kaydedip tableti ve bilgisayarı kapatmıştı.
Minho kendine hazırladığı sandviçi de alıp gelmiş, yemeye başlamıştı. Gelen "Babam nerede?" sorusu ile dolu ağzıyla "Buradayım," diye cevap vermişti. Anında gülmeye başlarken Innie baygınca ona baktı.
"Komikmiş, bir daha olmasın."
"Yatırırım seni çimene."
Ayağa kalktı. "Fight yapalım mı büyük adam, kapışmak ister misin büyük adam, çok uzun zaman oldu büyük adam."
"Yapalım çocuk adam." diyen Minho kolundan tuttuğu oğlunu kucağına çekip ısırmaya başladığında Innie bağırarak onu itmeye çalışmış, en sonunda da omuzunu ısırıp Minho'nun boşluğunu bulup kucağından kalkmıştı.
"Yanaklarımı salın!"
"Yerim o yanaklarını." dedi Minho ve masanın üstündeki sandviçi tutup ona uzattı. "Isır bakayım bir tane."
Innie sanki az önce kavga eden o değilmiş gibi anında eğilip sanviçten kocaman bir ısırık alırken Minho onun yanağını fırsattan istifade öpmüş sonra da "Gidiyorum beeen!" diyen oğluna kafa sallamıştı.
Üst kata çıktığı gibi onların yatak odasına girdi Innie, yatakta uyuyan Jisung'a bakmış, üstünün örtülü olduğunu fark edince de odadan çıkıp kendi odasına geçmişti. Yejoon ile beraber nehrin oraya ineceklerdi, tam da ayarladıkları saatte nehirde olurken demirler yaslanmış sokak ışıklarının aydınlattığı nehri izleyen sevgilisinin arkasından boynuna sarılmıştı.
"Innie." dedi Yejoon anında büyük bir gülümsemeyle, ellerini kaldırıp boynundaki elleri tutarken Innie "Hım," diyerek burnunu onun saçlarıyla boynu arasında kalan yere sürtmüş ardından da oraya bir öpücük bırakmıştı.
Yejoon gülerek kolları arasında ona doğru döndü ve sırtını demirlere yasladı. "Günün nasıl geçti," deyip elini yanağına atmış, okşamaya başlamıştı. "Bugün çok konuşamadık... Biliyorsun, Changbin babam ve onun bitmek bilmeyen orman gezileri."
Innie güldü. "Bilmez miyim Bay Seo'yu? İyiydi güzelim, senin nasıl geçti?"
"Güzeldiii ama bir yerden sonra Felix babam ve ben İnternetsizliğe dayanamayınca sıkıcı olmaya başladı." Güldü. "Çekmiyor ya internet, İnternetsiz hayat mı olurmuş?"
"Oluyor aslında ya." Innie bu durumu sınav döneminde çok tattığı için biliyordu, onun mırıldanışı Yejoon'u güldürürken "Göreyim telleri," diyerek onun dudaklarını sıkan sevgilisi ile beraber Innie artık onun için takıntı haline geldiğine biliyordu, dişlerini gösterdiğinde Yejoon "Yerim seni!" diye yükselmiş ve hızlıca onu öpüp geri çekilmişti.
"Sen o telleri bir de bana sor."
Elinden tuttu ve yürümeye başladı, nehrin oradaki kafelerin birinden dondurma almışlar, yürüyüşe öyle devam etmişlerdi. Yejoon cebinden çıkardığı kulaklığını onun kulağına taktıktan sonra "Dinle," deyip diğer tekini de kendine takmış ve bu aralar sık sık dinlediği şarkıyı açmıştı.