Çamur İzi

434 44 309
                                    

Bölüm için yukarıya da şarkı ekledim aşağıda satır aralarında bir yerde size ek bir süpriz şarkı daha bıraktım. İkisini de dinlemenizi tavsiye ederim. Bir yandan okul için birden fazla rapor yazmakla ugrastığım için bölümü çok kez kontrol edemedim, hatalarım varsa affediniz... Bana bu bölümü bu zamanda sizin yorumlarınız ve heyecanınız yazdırdı, o yüzden yine merakla bekliyorum düşüncelerinizi❤️

         O hâlde başlayalım, keyifli okumalar...  Ha bir de; Size geldim, gelmeyecektim. Gelmemek için yolda elli tane sebep saydım ama sebepleri saydıkça fark ettim ne kadar çok gelmek istediğimi :)) Sanırım yerine ulaşmıştır..💙

 Hayat bir kargaşadan ibaretti. Öylece bırakıldığımız bu gezegende; aslında ne yaptığını, ne yapması gerektiğini bilmeyen milyarlarca insan var olmak niyetiyle büyük kargaşalara sahne veriyordu. Her bir insanın kendince anlamlı ve kutsal saydığı biricik yaşamları bir araya geldiğinde içe içe girmiş, karmakarışık, devasa bir ip yumağını andırıyordu gözümde.

   Bana dünyadaki kaosu hatırlatan acil servisten çıktım. Elimdeki beyaz eldivenlerden kurtulup çöple buluşturduğumda kendimi bir an önce dışarı atma derdindeydim. İçimde devasa bir sıkıntı vardı, dün gece yaşanılanları sindiremiyordum. Büyük bir trajedinin başkahramanı olmak kolay değildi, bana buradaki varlığımı ilk kez sorgulatan kanlı gecenin ardından kendimi hiçbir şeye tam anlamıyla veremiyordum.

   Hastane girişini geride bıraktığım ilk an gün ışığıyla kucaklandım. Güneş batmak üzereydi, yandaki banklardan birine geçip oturdum ve bir süre dağların ardına usulca gizlenişini seyrettim. Hafif hafif esen rüzgar saçlarıma değip geçtiğinde artık tüm kargaşadan uzak, yaşamın incelikli huzurunu tadıyordum. Ve Yavuz'u düşünüyordum. Bütün güzelliklere eşlik ediyordu, bütün güzellikler beraberinde onu da ruhuma, zihnime sızdırıyordu. Hislerimin kontrolsüzleştiği zamanlar oluyordu sık sık, gidip onu bulmak ve kovsa da, gerekirse zorla, ömür boyu başına bela olmak; nereye giderse dibinden ayrılmamak istiyordum. Başımı öne eğip güldüm, peki sahiden böyle bir kadın olabilir miydim? Onun başına ceza, laftan sözden anlamaz ille de tarafınca sevilmek isteyen bir kadın? O durmadan kaçar, ben durmadan kovalardım. Sonunda o da sevmek zorunda kalırdı, hatta aşık bile olurdu. Olmazsa kafasına silah dayar öyle tehdit ederdim, neticede bir kere çirkinleşmiştim beni sevene dek peşinden düşmezdim. Tekrar güldüm, bu adam beni delirtecekti. Üstelik dün geceki hâlini düşünürsek dengesiz herifin de tekiydi..

   Bankta oturmuş bunları düşündüğüm sırada telefonum çaldı. Ağır hareketlerle cebime uzanıp çıkardım ve ekranda yazan isme baktım. Aramayı hızla cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm.

 "Anne?" Sesim heyecanlıydı, beni aramayalı epey olmuştu. "Anne duyuyor musun?"

"Duyuyorum Bahar."

"Bir şey mi oldu?" Dedim mesafeli sesine karşılık, tereddütle.

"Evet oldu! Neredesin sen?Gidip eşyalarını toplayorsun ve sonra da vakit kaybetmeden İstanbul'a dönüyorsun. Yeter bu kadar oyun."

 Gözlerimi kapatıp yorgun bir nefes bıraktım. Bu muhabbetten çok sıkılmıştım, bezmiştim. Öyle ki mezarımı Karabayır'a yaptırmayı düşünüyordum. Ölsem de dönmeyecektim? Dudaklarım istemsizce yukarı kıvrıldı, annem mezarımın başına gelir bunun da hesabını sorardı.

"Ne oluyor?" Diye sordum az sonra meraktan uzak bir tonla. Annemin agresifliğinin yanında benim sesim telaşsız ve umursamazdı.

"Ciddiye al beni. Hiçbir şeyin derdinde değilsin, beni ciddiye al Bahar!" Sert ve öfkeli sesine gözlerimi devirdim. Kendini dinletmeyi iyi bilirdi, ipler hep onun elinde olmalıydı. Derin bir nefes al Bahar, bir şey yok. "Henüz dönmeyi düşünmüyorum, asıl ciddiye alınmayan benim. Başka bir şey demeyeceksen kapatacağım." Sakinliğimi korumayı başarabilmiştim.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin